Emirdağ Lâhikası - page 83

şimdiki cereyanların tarafgirâne çarpışmaları hengâmın-
da bu sırr-ı ihlâsı muhafaza etmek, dinini dünyaya alet
etmemek müşkülleşmiş. en iyi çare, cereyanların kuvve-
ti yerine, inayet ve tevfîk-ı İlâhiyeye dayanmaktır.
İçtinabımızın çok sebeplerinden bir sebebi de, risale-i
nur’un dört esasından birisi olan şefkat etmek, zulüm ve
zarar etmemektir. Çünkü,
(1)
…'
ôr
No
G n
Qr
Rp
h l
In
Qp
RGn
h o
Qp
õn
J n
’n
h
ya-
ni, “Birisinin hatasıyla, başkası veya akrabası hatakâr ol-
maz, cezaya müstehak olmaz” olan düstur-i irade-i İlâhi-
yeye karşı, bu zamanda
(2)
l
QÉs
Øn
c l
?ƒo
?`n
¶n
d n
¿Én
°ùr
fp
’r
G s
¿p
G
sırrıyla
şedit bir zulümle mukabele eder. tarafgirlik hissiyle, bir
canînin hatasıyla, değil yalnız akrabasına, belki taraftar-
larına dahi adavet eder. elinden gelse zulmeder. elinde
hüküm varsa, bir adamın hatasıyla bir köye bomba atar.
Hâlbuki, bir masumun hakkı yüz cani için feda edilmez,
onların yüzünden ona zulmedilmez. Şimdiki vaziyet, yüz
masumu birkaç cani için zararlara sokar. Meselâ, hatalı
bir adama müteallik, bîçare ihtiyar valide ve pederi ve
masum çoluk-çocukları ezmek, perişan etmek, tarafgirâ-
ne adavet etmek, şefkatin esasına zıttır. Müslümanlar
içinde tarafgirâne cereyanlar yüzünden, böyle masumlar
zulümden kurtulamıyorlar. Hususan ihtilâle sebebiyet
veren vaziyetler, bütün bütün zulmü dağıtır, genişletir.
Cihad, dinî de olsa, kâfirlerin çoluk çocuklarının vaziyet-
leri aynıdır. ganîmet olabilir, Müslümanlar onları kendi
mülküne dâhil edebilir. Fakat, İslâm dairesinde birisi
Emirdağ Lâhikası – ı | 83 |
muhafaza:
koruma.
mukabele:
karşılık verme, karşı-
lama.
müşkül:
güç, zor, çetin.
müstahak:
hak eden, hak etmiş.
müteallik:
ait, alâkalı, ilgili.
peder:
baba.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sebebiyet:
sebep olma.
şedit:
şiddetli.
şefkat:
karşılıksız sevgi besleme,
içten ve karşılıksız merhamet.
sır:
gizli mana, çıkan anlam.
sırr-ı ihlâs:
ihlas sırrı, samimiyet
ve doğruluğun sırrı.
tarafgir:
bir tarafı tutan, taraflı.
tarafgirâne:
taraf tutarcasına, bir
tarafı destekleyerek.
taraftar:
taraflı, bir tarafı destek-
leyen.
tevfik-i ilahiye:
Cenab-ı Hakkın
insanı doğru yola lütfu ile sevk et-
mesi, başarılı kılması.
valide:
ana, anne.
vaziyet:
durum.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
adavet:
düşmanlık, husumet.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cani:
cinayet işlemiş kimse,
acımasız, gaddar.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset
hareketi.
cihad:
düşmanla savaşma, Al-
lah yolunda malla ve canla
düşmana karşı savaşmak.
dâhil:
içine girme, sokma.
düstur-i irade-i ilâhîye:
İlâhî
iradenin kaide ve prensipleri.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
ganimet:
savaşta düşmandan
ele geçirilen mal, para vs.
hatakâr:
yanlışlık yapan, hata
eden, yanılan.
hengâm:
zaman, sıra.
hüküm:
hakimiyet, nüfuz, ku-
manda.
hususan:
bilhassa, özellikle.
içtinap:
çekinme, sakınma,
uzak durma.
ihtilâl:
bozulma, karışıklık, in-
tizamsızlık.
ihtiyar:
yaşlı.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
kafir:
Allah’ı ve İslamiyet’i in-
kar eden, dinsiz.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
meselâ:
örneğin.
1.
Enam Suresi: 164.
2.
Muhakkak ki insan çok çok zalim ve çok çok nankördür. (İbrahim Suresi: 34.)
1...,73,74,75,76,77,78,79,80,81,82 84,85,86,87,88,89,90,91,92,93,...1032
Powered by FlippingBook