evet, dinin, şeriatın ve kur’ân’ın yüzden ziyade tılsım-
larını, muammalarını hâl ve keşfeden; ve en muannit
dinsizleri susturup ilzam eden; ve Miraç ve haşr-i cisma-
nî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen kur’ân hakikat-
lerini en mütemerrid ve en muannit filozoflara ve zındık-
lara karşı güneş gibi ispat eden ve onların bir kısmını
imana getiren risale-i nur eczaları, elbette küre-i arz ve
küre-i havaiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve is-
tikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i kur’âniyedir
ve ehl-i iman elinde bir elmas kılıçtır.
ì®í
Œ
24
œ
AzizKardeşim!
risale-i nur’un avukatı ziya’yı bizim tarafımızdan hem
çok teşekkür, hem tebrik ediniz. Çoktan beri ruhuma
ihtar edilmiş ki, ziya namında birisi, risale-i nur namına
büyük bir hizmet edecek. Bu mesele gösterdi ki, o ziya,
bu ziya’dır. Bizleri ebede kadar minnettar eyledi.
Mahkemede zabıt kâtibi ve azadan Hesna Hanım ve
sorgu hakimi gibi vicdanlı zatlara teşekkür ederiz. Ve
onları unutmayacağımı, bilhassa başta Müftü osman,
Hasan Feyzi olarak çok ehemmiyetli kardeşlerime
selâmımızı ve minnettarlığımızı bildiriniz. Ve hâkim-i adil
olan zata, risale-i nur’un ekser eczalarını ona hediye
etmek için yazdırmayı karar verdiğimi söyleyiniz. Ve
alâkadar:
ilgili, ilişki.
asr:
yüzyıl.
aza:
üye.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bilhassa:
özellikle.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri.
ekser:
pek çok.
elmas:
çok kıymetli bir mücevher.
filozof:
felsefe ile uğraşan.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikat-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın ha-
kikati, Kur’ân’ın ifade ettiği gerçek.
hâkim:
yargıç.
hâkim-i âdil:
âdil hakim, adalet
ile iş gören hükmedici, adaletli hü-
küm verici.
hâl:
kaldırma, hal’ etme.
haşr-i cismanî:
cisimle, cesetle di-
rilme, ruhla beraber bedenlerin ve
vücutların haşri.
hizmet:
görev, vazife.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlatma,
uyarı.
ilzam:
susturma, cevap veremez
hâle getirme.
iman:
inanç, itikat.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
istikbal:
gelecek.
kâtip:
yazan, yazıcı.
keşif:
gizli bir şeyi bulma, mey-
dana çıkarma.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
küre-i havaiye:
hava küre, atmos-
fer.
mesele:
konu.
meşgul:
bir işle uğraşan, işgal
eden.
| 96 | Emirdağ Lâhikası – ı
minnettar:
bir iyiliğe karşı
minnet duyan.
miraç:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed (asm) Efendimizin,
Recep ayının 27. gecesinde Ce-
nab-ı Hakkın huzuruna ruhen,
cismen, hâlen çıkması mu’ci-
zesi.
muamma:
anlaşılmaz, çözül-
mesi güç iş, anlamı gizli ve güç
anlaşılır söz.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
müftü:
İl ve ilçelerde din işle-
rine bakan ve dinî meselelerle
ilgilenen görevli kimse.
mütemerrit:
temerrüt eden,
dik başlılık eden, dik başlı,
inatçı; kötü fiilinde direnen,
inatlaşan.
nam:
ad, isim, lakap.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî
varlık.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
şeriat:
İslâm dini ve prensip-
leri.
tılsım:
herkesin bilip çözeme-
diği gizli sır.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi
kötüden ayırabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.
zabıt:
mahkeme, meclis gibi
yerlerde söylenenlerin yazıl-
ması.
zat:
şahsiyet.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.
ziyade:
çok, fazla.