Emirdağ Lâhikası - page 105

de manen müdafaa edip kusurlarımızı affettirmeye vesile
olacaktır.
ì®í
Œ
28
œ
AzizKardeşlerim!
risale-i nur’un zuhurundan kırk sene evvel, geniş bir
hiss-i kablelvuku, acip bir tarzda, hem bende, hem bizim
köyde, hem nahiyemizde tezahür ettiğini şimdi bir ihtar-ı
manevî ile kat’î kanaatim gelmiş. Şefik ve kardeşim Ab-
dülmecid gibi eski talebelerime bu sırrı faş etmek ister-
dim. Şimdi Cenab-ı Hak sizlerde çok Abdülmecid’leri ve
çok Abdurrahman’ları verdiği için, size beyan ediyorum:
Ben, on yaşında iken, büyük bir iftihar, hatta bazan
temeddüh suretinde bir hâletim vardı. İstemediğim hâlde
pek büyük bir iş ve büyük bir kahramanlık tavrını takını-
yordum. kendi kendime derdim: senin beş para kıyme-
tin yok. Bu temeddühkârâne, hususan cesarette çok faz-
la gösterişin ne içindir? Bilmiyordum; hayret içinde idim.
Bir iki aydır o hayrete cevap verildi ki: risale-i nur, kab-
lelvuku kendini ihsas ediyordu. sen, adî odun parçası gi-
bi bir çekirdek iken, o firdevs salkımlarını bilfiil kendi ma-
lın gibi hiss-i kablelvuku ile hissedip hodfüruşluk ederdin.
Emirdağ Lâhikası – ı | 105 |
suret:
biçim, şekil, tarz.
talebe:
istekli, öğrenici.
tarz:
biçim, şekil.
temeddüh:
kendi kendini övme,
kendini methetme, böbürlenme.
temeddühkârâne:
kendi kendini
öven kimseye yakışır şekilde,
kendi kendini methederek, böbür-
lenerek.
tezahür:
görünme, belirme, or-
taya çıkma.
vesile:
aracı, vasıta.
zuhur:
ortaya çıkma.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adî:
basit, bayağı, sıradan.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
beyan:
anlatma, açıklama.
bilfiil:
bizzat kendi çalışması
ile, kendi yaparak.
Cenab-ı hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
evvel:
önce.
faş:
meydana çıkma, açığa
vurma, dile verme.
firdevs:
bostan, bağ, bahçe.
hâlet:
hâl, durum.
hiss-i kablelvuku:
Bir şeyi vu-
kuundan önce hissetme, bir
hadisenin gerçekleşmesinden
önce kalbe doğması.
hodfüruş:
kendini beğendir-
meye çalışan, övünen.
hususan:
bilhassa, özellikle.
iftihar:
gurur, övünme.
ihsas:
hissettirme, sezdirme.
ihtar-ı manevî:
manevî uyarı,
bildirim; Cenab-ı Hakkın imana
ve Kur’ân’a ait meselelerde
kullarını uyarması.
kablelvuku:
olmadan önce.
kanaat:
inanma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kıymet:
değer.
kusur:
eksiklik, noksan, özür.
manen:
mana bakımından,
manaca.
müdafaa:
savunma, koruma.
nahiye:
idarî teşkilâtlanmada
kaza ile köy arasındaki ka-
deme; bucak.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sır:
giz.
1...,95,96,97,98,99,100,101,102,103,104 106,107,108,109,110,111,112,113,114,115,...1032
Powered by FlippingBook