Emirdağ Lâhikası - page 112

“dünya siyasetine karışmadığımın sebebi: o geniş ve
büyük dairede vazife az ve küçük olmakla beraber, cazi-
bedarlık cihetiyle meraklıları kendiyle meşgul eder, haki-
kî ve büyük vazifelerini onlara unutturur veya noksan bı-
raktırır. Hem her hâlde bir tarafgirlik meylini verir, za-
limlerin zulümlerini hoş görür, şerik olur” mealinde ora-
da denilmiştir.
Şimdi ben de derim ki: Merak yüzünden ve afakî ha-
disatın verdiği sarhoşâne gafletten zevk alan bîçareler!
eğer “İnsanın fıtratındaki merak, insaniyet damarıyla si-
zin, farz ve lâzım vazifeniz zararına o hadise, o geniş bo-
ğuşmalara sevk ediyor. Bu da bir ihtiyac-ı manevîdir, fıt-
rîdir” derseniz, ben de derim:
kat’iyen biliniz ki, insanın, çok mu’cizatlı hilkatine
merak etmeyip, dikkat etmeyerek iki başlı veya üç ayak-
lı bir insan görse kemal-i merakla temaşasına daldığı gi-
bi; aynen bu asırda, nev-i beşerin muvakkat ve fânî, tah-
ripçi geniş hadiseleri ve zemin yüzünde yüz bin millet ve
insan nev’i gibi çok hadisat-ı acibeye mazhar o milletler-
den, her baharda yalnız birtek arı milletine ve üzüm ta-
ifesine baksan, bu nev-i beşerdeki hadisatın yüz defa da-
ha mucib-i merak ve ruhanî, manevî zevklere medar hâ-
diseler var. Bu hakikî zevklere ehemmiyet vermeyip be-
şerin zararlı, şerli, arızî hâdiselerine bu kadar merak ve
zevkle bağlanmak; dünyada ebedî kalmak ve o hadiseler
daimî olmak ve herkese o hadiseden bir menfaat veya
zarar gelmek ve o hâdiseye sebebiyet verenlerin hakikî
fail ve mucit olmak şartıyla olabilir. Hâlbuki, havanın
afakî:
dışa dönük.
beşer:
insan, insanlık.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
cihet:
yön, sebep, vesile.
fânî:
ölümlü, geçici.
farz:
zarurî.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç, huy.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştaki, doğuştan
olan.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesizlik, Al-
lah’tan uzaklaşıp nefsin arzularına
dalmak.
| 112 | Emirdağ Lâhikası – ı
hâdisat:
hadiseler, olaylar.
hâdise:
olay.
hakikî:
gerçek.
hilkat:
yaratılma, yaratılış.
ihtiyac-ı manevî:
manevî ih-
tiyaç, mana âlemine ait olan
lüzum; kalp, ruh, akıl gibi ma-
nevî letaife ait ihtiyaç.
insaniyet:
insanlık, insanlık
mahiyeti.
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla.
kemal-i merak:
merakın son
derecesi, tam bir merak.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
meal:
anlam, mana, mefhum,
mazmun, kavram.
merak:
endişe.
meşgul:
bir işle uğraşan, işgal
eden.
meyil:
bir tarafa doğru eğilme,
sarma, eğiklik, eğim.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah ta-
rafından verilip, yalnız pey-
gamberlerin gösterebilecekleri
büyük harika işler.
muvakkat:
geçici.
nev:
çeşit, tür.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
sarhoşâne:
sarhoşçasına.
sevk:
yöneltme, gönderme.
şerik:
ortak.
tahrip:
harap etme, yıkma,
bozma.
tarafgir:
bir tarafı tutan, ta-
raflı.
temaşa:
hayretle ve dikkatle
bakma, seyretme.
vazife:
görev.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
zemin:
temel, dayanak.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.
1...,102,103,104,105,106,107,108,109,110,111 113,114,115,116,117,118,119,120,121,122,...1032
Powered by FlippingBook