Œ
32
œ
ikramı iZhar mEkTUBUNUN TETimmEsi
[İşarat-ı Kur'âniyenin başında yazdık.]
risale-i nur’un makbuliyetine imza basan ve gaybî
işaretlerle ondan haber veren sekiz parçadan birinci
parçadır.
Aynı meseleye bu risalede yirmi dokuz işaret var. sa-
ir parçalarla beraber bine yakın işaretler, rumuzlar, ima-
lar, emareler aynı meseleye, aynı davaya bakmaları sa-
rahat derecesindedir. Vahdet-i mesele cihetiyle, o ema-
reler birbirine kuvvet verir, teyit eder. o sekizden üç ta-
nesi, İmam-ı Ali radiyallahü Anh, üç keramet-i gaybiye-
siyle risale-i nur’dan haber vermiş.
Bu sekiz parçayı Ankara ehl-i Vukufu tetkik etmiş, iti-
raz etmemişler. Yalnız demişler: “keramet sahibi, kera-
metini yazmaz.”
Ben de onlara cevap verdim ki: “Bu benim değil,
risale-i nur’un kerametidir. risale-i nur ise, kur’ân’ın
malıdır ve tefsiridir” dedim, onlar sustular; demek kabul
ettiler.
gerçi bu çeşit ikramlar yazılmasaydı daha münasip
olurdu; fakat bu hadsiz ve kuvvetli ve kesretli düşmanlar
karşısında az ve zaif ve fakir olan bizlere kuvve-i mane-
viye ve gaybî imdat ve teşci ve sebat ve metanet vermek
için mecburiyet-i kat’iye oldu, ben de yazdım. Benim
cihet:
yön.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
ehl-i vukuf:
bir mesele hakkında
bilgi ve yetki sahibi olanlar.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
gaybî:
görünmeyen.
gerçi:
her ne kadar...
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
ikram:
ağırlama, saygı gösterme,
hürmet etme.
ikram:
bağış, ihsan.
ima:
dolaylı, üstü kapalı ifade
etme.
imdat:
yardım.
işarat-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın işa-
| 118 | Emirdağ Lâhikası – ı
retleri.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
keramet:
Allah’ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
ler veya tabiatüstü hâdiseler.
keramet-i gaybiye:
gaypla il-
gili keramet, istikbal ile alâkalı
keramet.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
kuvve-i manevîye:
manevî
güç, moral.
makbuliyet:
makbullük, be-
ğenilmişlik, geçerlilik.
mecburiyet-i kat’iye:
katî
mecburiyet, kesin zorunluluk,
kesin mecburiyet.
mesele:
konu.
metanet:
metîn olma, daya-
nıklılık; gayret.
münasip:
uygun.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
rumuz:
remizler, işaretler.
sair:
diğer, başka, öteki.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belir-
lilik.
sebat:
sabit durma, kararlılık.
tefsir:
Yorum, şerh.
teşci:
cesaret verme, cesaret-
lendirme.
tetimme:
bir konuyu veya
eseri tamamlamak için ekle-
nen kısım, ek.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
teyit:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma; doğru çıkarma.
vahdet-i mesele:
meselenin,
konunun birliği.