numune, bir misal oluyor. tavaif-i beşerin ihtiyaçları ya-
zılıyor, gösteriliyor.
İşte, yedi seneden beri ateş püsküren zalim beşerin
hâli, bugün daha çok ıztıraplı bir hâle girmiş bulunuyor.
Her bir zîidrak, acaba yarın ne olacak düşüncesiyle ku-
laklarını radyoların ağızlarına koymuşlar, mütehayyir du-
ruyorlar. Şarkta japonların mağlûp olmasıyla, dünyanın
salâh-ı selâmete ve emn ü emâna kavuşması beklenir-
ken, deccalane bir hareket şimalde kendini gösterdiği
görülüyor. Şu vaziyet herkesi heyecana, endişeye sevk
ediyor. İstikbalin zulmetlerine gittiği zannıyla, merakla
radyoları takibe koşturuyor. lillâhilhamd, risale-i nur,
âlî beyanatıyla ruhlarımızı teskin ediyor, hakikî dersleriy-
le kalblerimizi tatmin ediyor.
İşte, bu günde meydana çıkan bu dehşetli cereyanı,
ancak ve ancak Hristiyanlık âleminin Müslümanlıkla itti-
hadı, yani İncil, kur’ân ile ittihat ederek ve kur’ân’a tâ-
bi olması neticesi elde edilecek semavî bir kuvvetle mağ-
lûp edileceği iş’ar buyuruluyor ki, Hazret-i İsa Aleyhisse-
lâmın da vüruduna intizar etmek zamanının geldiğini
mana-i işarî ile ihtar ediyor.
Mesmuata göre, bugünkü Amerika, aktar-ı âleme tet-
kikat için gönderdiği dört heyetten birisini, bugünkü
beşeriyetin saadetini temin edecek salim bir din taharri-
sine memur etmiştir. Bu ise, mücedditliğini mahkeme
lisanıyla her tarafa ilân eden risale-i nur, bu muztarip,
aktâr-ı âlem:
âlemin her tarafı,
âlemin dört bir yanı.
âlem:
dünya.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
beşer:
insan, insanlık.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
deccalâne:
Deccal gibi hareket
edercesine.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
emn ü emân:
rahat, huzur ve gü-
ven içinde olma.
hakikî:
gerçek.
hazret-i isa:
Dört büyük peygam-
berden üçüncüsüdür.
heyet:
kurul, komite.
hıristiyanlık:
Hz. İsa’nın tebliğ et-
tiği dinin adı, Hıristiyan dini, İsevî-
lik, Nasraniyet.
ıztırap:
kuvvetli acı, aşırı elem,
azap.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlatma,
uyarı.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
intizar:
bekleme, gözleme.
istikbal:
gelecek zaman.
iş’ar:
yazı ile haber verme, yazı ile
bildirme.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma.
lillâhilhamd:
Allah’a hamdolsun
ki!.
lisan:
dil.
mağlup:
yenilmiş, kendisine galip
gelinmiş, yenilen kimse.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
merak:
endişe.
mesmuat:
işitilen, duyulan, haber
alınan şeyler.
misal:
örnek, numune.
muztarip:
ıztırabı, sıkıntısı olan, ız-
| 128 | Emirdağ Lâhikası – ı
tırap çeken, çırpınıp duran, sı-
kıntılı.
müceddit:
hadis-i şerifle, her
asır başında geleceği müjde-
lenen dinin yüksek hizmet-
kârı; dine yeni bir tarzla yak-
laşan, asrın şartlarına göre ve
ortaya atılan yeni şüphe ve ta-
arruzlara karşı dini yorumlayıp
kuvvetlendiren büyük âlim.
mütehayyir:
hayrete düşen,
şaşıran.
numune:
örnek.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
saadet:
mutluluk.
salâh ü selâmet:
barış ve se-
lâmet.
salim:
korkusuz, emin, endi-
şesiz.
semavî:
Allah tarafından olan,
İlâhî.
sevk:
yöneltme, gönderme.
şark:
doğu.
şimal:
kuzey.
tâbi:
bağlı, uyma.
taharri:
arama, araştırma.
tatmin:
insanın kalbinin ma-
nevî olarak doyması, huzur ve
sükûnete ermesi.
temin:
elde etme.
teskin:
sakinleştirme, yatış-
tırma.
tetkikat:
araştırmalar, incele-
meler.
tavaif-i beşer:
insan taifeleri,
insan kavimleri.
vaziyet:
durum.
vürut:
gelme, varma, yetişme,
ulaşma.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
zîidrak:
idrak sahibi.
zulmet:
karanlık.