Madem sizde büyük bir himmet ve kuvvetli bir iman
var; tam bir ihlâs ve tam bir mahviyetle, sebatkârâne ri-
sale-i nur’a şakirt ol; tâ binler, belki yüz binler şakirtlerin
şirket-i maneviye-i uhreviyelerine hissedar ol; tâ senin
hayırların, iyiliklerin cüz’iyetten çıkıp küllîleşsin, ahirette
tam kârlı bir ticaret olsun.
SaidNursî
ì®í
Œ
35
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
İki sene tetkikattan sonra mahkeme tarafından bana
teslim olunan mecmualardan bugün, masumlar taifesi-
nin ve ümmî ihtiyarlar cemaatinin bana yadigâr olarak
gönderdikleri parçaları havi büyük ve yaldızlı ciltli bir
mecmua gördüm. Bu mecmuanın başında ta kastamo-
nu’ya yazdığım bir fıkrayı size göndermek hatırıma gel-
di. Belki de eskiden bir sureti size gönderilmiş. Bunda
kanaatim geldi ki: Feylesoflara ve muannitlere karşı ma-
sumlar ve ümmîlerin masumâne ve halisâne olan bu
elimdeki mecmuası, en büyük bir vasıta-i galebedir; inat-
ları kırıp insafsızları insafa getirmiştir. İşte çok yerlerden
bana gönderilen mecmualar ve ümmîlerin parçalarını üç
mecmua içinde cem etmiştik. Ve mecmuanın başında,
bu gelen parça yazılı gördüm, size de gönderiyorum.
Emirdağ Lâhikası – ı | 123 |
kabullenen.
suret:
nüsha, kopya.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şirket-i maneviye:
manevî şirket,
manevî ortalık.
taife:
takım, güruh.
tetkikat:
araştırmalar, inceleme-
ler.
ümmî:
okuma yazması olmayan,
okumamış.
yadigâr:
yakın bir dosttan gelen
armağan.
ahiret:
öbür dünya, öteki
dünya, kıyametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
cem:
toplama, bir araya ge-
tirme.
cemaat:
topluluk.
cüz’iyet:
azlık, cüz’î oluş, kü-
çüklük.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
filozof:
felsefe ile uğraşan, fi-
lozof.
halisâne:
temiz kalplilikle, sa-
fiyetle.
havi:
içine alan, kapsayan, ku-
şatan.
himmet:
manevî yardım, ih-
san, lütuf.
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi
olan.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
iman:
inanç, itikat.
kanaat:
görüş, fikir.
küllî:
umumî, genel.
madem:
değil mi ki.
mahviyet:
alçak gönüllülük,
kendini değersiz gösterme.
masum:
küçük çocuk.
masumâne:
masumca, suçsuz
ve günahsız bir şekilde.
mecmua:
toplanıp, biriktiril-
miş, düzenlenmiş yazıların
hepsi.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sebatkârâne:
sabır ve sebat
ederek, sebat göstererek, se-
batlı bir şekilde.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz