Emirdağ Lâhikası - page 122

asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfüruşluktan ileri
geldiğinden, ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkârâne daima
kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir. sizin
gibilerin ağır şerait içinde kahramancasına imanını ve
ubudiyetini muhafaza etmesi, büyük bir makamdır. se-
nin rüyalarının bir tabiri de, bu noktadan seni tebşir et-
mektir.
risale-i nur eczalarında tarikat hakikatine dair “telvi-
hat-ı tis’a” namındaki risaleyi elde edip bakınız. Hem,
zatınız gibi metîn ve imanlı ve hakikatli zatlar risale-i
nur dairesine giriniz. Çünkü, bu asırda risale-i nur, bü-
tün tehacümata karşı mağlûp olmadı. en muannit düş-
manlarına da serbestiyetini resmen teslim ettirdi. Hatta
iki seneden beridir büyük makamatlar ve adliyeler, tetki-
kat neticesinde, risale-i nur’un serbestiyetini tasdik ve
mahrem ve gayr-i mahrem bütün eczalarını sahiplerine
teslime karar verdiler.
risale-i nur’un mesleği, sair tarikatlar, meslekler gibi
mağlûp olmayarak, belki galebe ederek pek çok muan-
nitleri imana getirmesi, pek çok hadisatın şahadetiyle,
bu asırda bir mu’cize-i maneviye-i kur’âniye olduğunu is-
pat eder. o dairenin haricinde, ekseriyetle, bu memle-
kette, bu hususî ve cüz’î ve yalnız şahsî hizmet veya mağ-
lûbâne perde altında veya bid’alara müsamaha suretinde
ve te’vilât ile bir nevi tahrifat içinde hizmet-i diniye tam
olamaz diye, hâdisat bize kanaat vermiş.
adliye:
mahkeme, yargılama işle-
riyle uğraşan daire.
bid’a:
dinin aslına uymayan adet
ve uygulamalar.
cüz’î:
küçük, az; bütüne ait olma-
yan, özel.
dair:
alakalı, ilgili.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
ehl-i hak:
hak ehli, iman, İslâmiyet
ve hak yolunda olan, hak mez-
hepte olan.
ekseriyetle:
daha ziyadesiyle,
çoklukla, çoğunlukla.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
gayr-i mahrem:
mahrem olma-
yan, gizli ve özel olmayan.
hâdisat:
hadiseler, olaylar.
hakikat:
gerçek, doğru.
hariç:
dışında.
hizmet:
görev, vazife.
hizmet-i diniye:
dinî hizmet.
hodfüruş:
kendini beğendirmeye
çalışan, övünen.
hususî:
özel.
iman:
inanç, itikat.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
itham:
töhmetlendirme, suçlu
görme.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kusur:
eksiklik, özür, suç, kaba-
hat.
mağlûbâne:
mağlup bir şekilde,
yenilmiş olarak.
mağlûp etme:
yenme, galip
gelme.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken, gizli.
mahviyetkârâne:
tevazu göste-
rerek, alçak gönüllülükle, kendini
küçük görerek.
makam:
yer, mevki.
makamat:
makamlar.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
mu’cize-i manevîye:
manevî mu-
| 122 | Emirdağ Lâhikası – ı
cize.
muhafaza:
koruma.
müsamaha:
göz yumma, hoş
görme, görmezlikten gelme,
tolerans.
nam:
ad.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan hayırlı işlerden alıko-
yan güç.
nevi:
çeşit.
resmen:
kesin olarak, açık ola-
rak, açıkça.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sair:
diğer, başka, öteki.
serbestiyet:
serbestlik, rahat
ve serbest olma hâli.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
şerait:
şartlar.
tabir:
yorum, yorumlama.
tahrifat:
tahrifler, bozmalar,
değiştirmeler, kalem oynat-
malar.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için
şeyhin gözetiminde müridin
takip edeceği terbiye usul ve
yolu.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tebşir:
müjde verme, müjde-
leme.
tehacüm:
hücum etme, sal-
dırma.
tetkikat:
araştırmalar, incele-
meler.
tevilât:
teviller, yorumlama-
lar.
ubudiyet:
kulluk.
zat:
şahıs.
1...,112,113,114,115,116,117,118,119,120,121 123,124,125,126,127,128,129,130,131,132,...1032
Powered by FlippingBook