Emirdağ Lâhikası - page 116

eylemişler. onlar, bizim gibi risale-i nur’a sahiptirler.
eğer lüzum olsa, elime teslim edilen bir kısım mecmuala-
rı da onlara emaneten okutmak için göndereceğim. ora-
da kalan kitaplar, lüzumu varsa, muattal kalmamak şar-
tıyla kalabilirler. Büyük mecmua elinde bulunan, muattal
bırakmamak ve okutmak ve mümkün ise hapishaneyi
teşrik etmek şartıyla onun elinde kalsın. daha isterse,
daha başkaları da ona ve oraya göndereyim.
Ben denizli gibi, az bir zamanda, bize ve risale-i
nur’a metîn kahraman sahipleri ve kardeşleri verdiği
için, elimden gelse, kemal-i sürur ve sevinçle onların mü-
barek hapishanesinde bakıye-i ömrümü geçirmek istiyo-
rum. Bizimle çok alâkadar ve hapishanede görüştüğü-
müz veya bana hizmet eden Beylerbeyli süleyman ve
tavaslı Mehmed Çavuş gibi ne kadar dostlar varsa, hep-
sine çok selâm ediyorum ve her vakit manevî kazançla-
rımıza ve dualarımıza dâhildirler. Ve Feyzi’nin mektu-
bunda isimleri bulunan zatlara bilhassa birer birer selâm
ve umumunun ramazanlarını ve leyle-i kadirlerini ruhu-
canımızla tebrik ediyoruz.
Milâslı Halil İbrahim, hakikaten risale-i nur’un demir
gibi metîn ve sarsılmaz bir şakirdidir. o kasaba onunla if-
tihar etmeli. Hem o zatın, hem Hasan Feyzi’nin haddim-
den yüz derece ziyade hüsnüzanları neticesinde yazdıkla-
rı parlak manzum iki parçayı, risale-i nur’a hitap edi-
yorlar ve benim ehemmiyetsiz şahsımı perde ve arızî bir
ünvan olarak yapmışlar diye kabul ediyorum. Yoksa
benim ne haddim var ki o meziyetlere sahip olayım.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
arızî:
muvakkat, gelip geçici.
bakıye-i ömür:
ömürden geri ka-
lan kısım, ömrün geri kalanı.
bilhassa:
özellikle.
dâhil:
içinde, içeri girmiş.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
emaneten:
emanet yoluyla, ema-
net olarak.
| 116 | Emirdağ Lâhikası – ı
hakikaten:
hakikat olarak,
doğrusu, gerçekten.
hitap:
söylem.
hizmet:
görev, vazife.
hüsnüzan:
iyi zan, güzel ka-
naat.
iftihar:
övünme.
kemal-i sürur:
tam bir sevinç,
mutluluk.
Leyle-i kadir:
Kadir Gecesi,
Kur’ân-ı Kerîm’in dünya sema-
sına nazil olduğu gece, rama-
zanın 27. gecesi.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
manzum:
vezinli, kafiyeli söz,
nazım olarak yazılmış eser.
mecmua:
toplanıp, biriktiril-
miş, düzenlenmiş yazıların
hepsi.
metîn:
sağlam ve dayanıklı.
meziyet:
bir şeyi başkaların-
dan ayıran vasıf, üstünlük ve
değerlilik vasfı.
muattal:
terk edilmiş, kullanı-
lamaz olmuş.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
ramazan:
Kamerî ayların do-
kuzuncusu ve üç ayların so-
nuncusu, oruç ayı.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruhucan:
ruh ve can; ruh ve
canla.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şart:
koşul.
teşrik:
ortak etme.
umum:
bütün, herkes.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
çok, fazla.
1...,106,107,108,109,110,111,112,113,114,115 117,118,119,120,121,122,123,124,125,126,...1032
Powered by FlippingBook