inayet-i İlâhiye dahi, hizmet-i imaniyedeki ihlâsı kırma-
mak ve tasannukârâne hodfüruşluk vaziyetine girmeye
mecbur etmemek ve ziyade hüsnüzan edenlerin karşısın-
da beni tekellüflere ve gösterişlere mecbur etmemek ve
bu zamanda çok tesir eden şahsıma karşı teveccüh, mu-
habbet ve hizmete zarar veren kendini makam sahibi
göstermek vaziyetinden kurtarmak ve kur’ân’dan gelen
risale-i nur’un elmas gibi hakikatlerini bana maletmek-
le cam parçalarına indirmemek hikmetleriyle, Cenab-ı
erhamürrahimîn bana bu hastalığı vermiştir. Ben, Ce-
nab-ı Hakka şükrediyorum. siz de müteessir olmayınız,
memnun olunuz. Fakat fıtrî teellümlere karşı, tahammü-
lüm için duanıza muhtacım.
AzizKardeşlerim
! bize teslim olunan kitaplarımın yal-
dızlı kaplı büyük mecmualardan bir kısmına baktım, gör-
düm ki: nur, gül Fabrikalarının elmas kalemleriyle yaz-
dıkları risaleler, o yaldızlı kaplar içinde bazan on beş yir-
mi risale içinde bulunan mecmualar o kadar güzel birer
elmas kılıç hükmünde düşmanlarına karşı kendilerini bü-
yük makamlarca ve mahkemelerde müdafaa etmek hik-
metiyle –hiçbir sebep yokken, birden bire risale-i nur’u
büyük mecmualar tarzında yaptırmaya hapsimizden beş
ay evvel başladık– bunda büyük bir inayet-i İlâhiye oldu-
ğuna şüphem kalmadı ve feylesofların mağlûbiyetinin
hikmetini anladık. Çünkü içtimada eczaların kuvvetinden
çok ziyade bir kuvvet, hususan müdafaa vaktinde içtima
ve tesanütten ileri geliyor.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
Cenab-ı Erhamürrâhimîn:
inayet
ve rahmet, yardım ve lütuf sahip-
lerinin en merhametlisi olan, şeref
ve azamet sahibi olan yüce Allah
(CC.).
Cenab-ı hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
elmas:
çok kıymetli bir mücevher.
evvel:
önce.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştaki, doğuştan
olan.
filozof:
felsefe ile uğraşan, filozof.
hakikat:
gerçek, doğru.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bilgi.
hizmet:
görev, vazife.
hizmet-i imaniye:
iman ve Kur’an
hakikatlerinin ikna edici ve ilmî
delillerle anlaşılmasına hizmet
etme.
hodfüruş:
kendini beğendirmeye
| 120 | Emirdağ Lâhikası – ı
çalışan, övünen.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
hüsnüzan:
iyi zan, güzel ka-
naat.
içtima:
toplanma, bir araya
gelme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yar-
dımı.
mağlûbiyet:
yenilgi, yenilme.
makam:
yer, mevki.
mecmua:
toplanıp, biriktiril-
miş, düzenlenmiş yazıların
hepsi.
muhabbet:
sevgi, sevme.
müdafaa:
savunma, koruma.
müteessir:
üzgün.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
şükür:
teşekkür.
tahammül:
yüklenme, yüke
katlanma.
tasannukârâne:
yapmacık
davranana yaraşır bir şekilde,
yapmacık yapan gibi.
teellüm:
elemlenme, tasa-
lanma, dertlenme, üzüntü
duyma.
tekellüf:
gösteriş, yapmacık,
sahte tavır.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
tesir:
etki.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
vaziyet:
durum.
ziyade:
çok, fazla.