Emirdağ Lâhikası - page 137

safîkalblileri de inandırmaya çalışıyorlar. ezcümle, İkinci
Meselede bir hâdise bu hakikati gösteriyor.
• i
kiNCi
m
EsELE
:
Bayramın ikinci gününde, teneffüs
için kırlara çıktığım zaman, ehemmiyetli bir memur tara-
fından beş vecihle kanunsuz bir taarruza maruz kaldım.
Cenab-ı Hak, rahmet ve keremiyle, belime, başıma
yüklenen risale-i nur eczalarını ve ruhuma ve kalbime
yüklenen şakirtlerinin haysiyet ve izzet ve rahatlarını
muhafaza için, fevkalâde bir tahammül ve sabır ihsan ey-
ledi. Yoksa, bir plân neticesinde beni hiddete getirip,
risale-i nur’un, bahusus
Ayetü’l-Kübra
’nın fütuhatına
karşı bir perde çekmek olduğu tahakkuk etti.
sakın, sakın hiç kederlenmeyiniz, merak etmeyiniz,
hem telâş etmeyiniz, hem bana acımayınız. Şeksiz, şüp-
hesiz inayet-i İlâhiye perde altında bizi muhafaza etmek-
le
(1)
r
ºo
µn
d l
ôr
«n
N n
ƒo
gn
h Ék
Är
«n
°T Gƒo
gn
ôr
µn
J r
¿n
G »=``` '
°ùn
Y
ayetine mazhar
etsin.
onların, o plânları da yine akim kaldı. Fakat bu vilâ-
yette, doğrudan doğruya büyük bir makamdan kuvvet
alıp şahsımla uğraşanlar var. eğer mümkün olsa, bura-
nın havasıyla hiç imtizaç edemediğim cihetini vesile
edip, münasip bir yere naklime, denizli Mahkemesini ve
Ankara temyiz Mahkemelerini vasıta yapıp çalışmak lâ-
zım geliyor. Ben kendim yapamadığım için, benden ba-
na daha ziyade alâkadar denizli dostları teşebbüs etseler
Emirdağ Lâhikası – ı | 137 |
nakil:
bir yerde başka bir yere ta-
şıma, yer değiştirme, aktarma.
rahmet:
şefkat etmek, merhamet
etmek, esirgemek.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sabır:
dayanma, katlanma, zorluk-
lara dayanma gücü.
safî kalp:
samimî, temiz kalp.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şek:
şüphe, zan, tereddüt.
taarruz:
saldırma, sataşma, ilişme.
tahakkuk:
gerçekleşme, kesin-
leşme.
tahammül:
yüklenme, yüke kat-
lanma.
teneffüs:
soluklanma, rahatlama,
dinlenme.
teşebbüs:
girişim, bir işi yapmak
için harekete geçme.
vasıta:
aracı.
vecih:
cihet, yön.
vesile:
bahane, sebep.
vilayet:
il.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
şarısız.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
ayet:
Kur’an’ın her bir cüm-
lesi.
bahusus:
hususiyetle, en çok,
hele.
cihet:
yön, sebep, vesile.
ecza:
cüzler, parçalar, kısım-
lar.
ehemmiyetli:
önemli.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fevkalâde:
olağanüstü.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, doğru.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
imtizaç:
bileşik hâle gelme,
kaynaşma.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yar-
dımı.
izzet:
şeref, yücelik, değer.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan,
bağış.
makam:
yer, mevki.
maruz:
uğramak, etkilenmek.
mazhar:
nail olma, şeref-
lenme.
merak:
endişe.
mesele:
konu.
muhafaza:
koruma.
münasip:
uygun.
1.
Umulur ki hoşlanmadığınız birşey sizin için daha hayırlıdır. (Bakara Suresi: 216.)
1...,127,128,129,130,131,132,133,134,135,136 138,139,140,141,142,143,144,145,146,147,...1032
Powered by FlippingBook