Emirdağ Lâhikası - page 143

fevkinde hakaik-ı imaniyeyi on adama ders vermek, bü-
yük bir kutbiyetle binler adamı irşat etmekten daha
ehemmiyetli görüyorum. Çünkü, o on adam, tam o ha-
kikati her şeyin fevkinde gördüklerinden, sebat edip, o
çekirdekler hükmünde olan kalbleri, birer ağaç olabilir-
ler. Fakat, o binler adam, dünyadan ve felsefeden gelen
şüpheler ve vesveselerle, o kutbun derslerini, “Hususî
makamından ve hususî hissiyatından geliyor” nazarıyla
bakıp, mağlûp olarak dağıtılabilirler. Bu mana için hiz-
metkârlığı, makamatlara tercih ediyorum.
Hatta bu defa bana; beş vecihle kanunsuz, bayramda,
düşmanlarımın plânıyla bana ihanet eden o malûm ada-
ma şimdilik bir belâ gelmesin diye telâş ettim. Çünkü,
mesele şaşaalandığı için, doğrudan doğruya avam-ı nas
bana makam verip, harika bir keramet sayabilirler diye,
dedim: “Yâ rabbi, bunu ıslah et veya cezasını ver. Fakat
böyle kerametvârî bir surette olmasın.” Bu münasebetle
bir şeyi beyan edeceğim. Şöyle ki:
Bu defa mahkemeden bana teslim olunan talebelerin
mektupları içinde, çok imzalar üstünde bulunan bir mek-
tup gördüm. Belki lâhikaya girmiş. risale-i nur’un
şakirtlerinin maişet cihetindeki bereketine ve bazıların
tokatlarına dairdir. Burada, aynen kastamonu’daki tokat
yiyenler gibi şüphe kalmamış. Beş adam, aynen burada
da tokat yediler.
(HaşİYe)
Emirdağ Lâhikası – ı | 143 |
lâhika:
ek, ilave.
maişet:
geçim, geçinme.
makam:
yer, mevki.
makamat:
makamlar.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
mana:
anlam.
mesele:
konu.
münasebet:
vesile, rabıta, bağ.
nazar:
bakış, dikkat.
rabbi:
benim Rabbim, Allah’ım.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sebat:
sabit durma, kararlılık.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şaşaa:
gösteriş, debdebe.
talebe:
istekli, öğrenici.
vecih:
cihet, yön.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kalbe
gelen asılsız kötü ve sinsi düşünce.
HaşİYe:
evet biz, gözümüzle gördük, hiç şüphemiz kalmadı.
Buranın talebeleri namına
Ceylan, İbrahim.
avam-ı nâs:
insanların ilmî, ir-
fanı kıt, okuma yazması az,
fikren zayıf olanları.
belâ:
musibet, sıkıntı.
bereket:
bolluk, bereket, gür-
lük.
beyan:
anlatma, açıklama.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dair:
alakalı, ilgili.
defa:
kere, kez, yol.
ehemmiyetli:
önemli.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
fevkinde:
üstünde.
hâdim:
hademe, hizmetçi.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikat-ı ihlâs:
ihlâsın gerçeği,
aslı.
halis:
saf, samimî.
harika:
olağanüstü.
hissiyat:
hisler, duygular.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
hususî:
özel.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
ıslah:
iyi duruma getirme, iyi-
leştirme, düzeltme.
ihanet:
hıyanet, arkadan
vurma.
irşat:
doğru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
keramet:
Allah’ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
ler veya tabiatüstü hâdiseler.
kerametvari:
keramet göste-
rircesine, keramet gösterir
gibi.
kutbiyet:
kutup mertebesine
erme hâli.
kutup:
evliyalar içerisinde za-
manın en büyük mürşidi olan.
1...,133,134,135,136,137,138,139,140,141,142 144,145,146,147,148,149,150,151,152,153,...1032
Powered by FlippingBook