Emirdağ Lâhikası - page 146

mahkemelerce sabit olduğu gibi, risale-i nur’un dersle-
ri, dünyaya baktığı vakit bütün kuvvetleriyle asayişin te-
mellerini muhafaza etmek, korumak ve fesad ve ihtilâlle-
rin önünü kesmek olmasından, kudsî ve manevî inzibat
komiserleri hükmünde olduğuna delil, üç vilâyet zabıtala-
rı anlamışlar.
Bu ahirde pek ziyade, ahaliyi, memurlar, benimle gö-
rüşmekten ürkütmek cihetiyle anladım ki, hakkımda
haddimden fazla ve lâyık olmadığım teveccüh-i ammeyi
kırmak içinmiş. Ben de size bunu kat’iyen beyan edip ve
has kardeşlerime mahremce yazdığım mektuplarda te-
veccüh-i ammeyi kat’iyen –mesleğimize ve ihlâsımıza
muhalif olduğu için– şahsıma kabul etmiyorum ve redde-
diyorum. Ve o hususta, çok has kardeşlerimin de hatır-
larını kırmışım. Yalnız kur’ân-ı Hakîm’in hakikatini em-
salsiz bir surette tefsir eden risale-i nur’un kıymetini
gösteren eski zatların gaybî haberlerini kabul edip yazmı-
şım. Ve kendim, adî bir hizmetkâr olduğumu ispat etmi-
şim. Farz-ı muhal olarak, bu teveccüh-i ammeye taraftar
olsam da, asayiş lehinde hizmet edecek ve sizin gibi asa-
yiş memurlarına fâidesi dokunacak.
Madem ölüm öldürülmüyor; hayattan çok ziyade
ehemmiyetli bir meseledir. Yüzde doksanı bu hayatın se-
lâmetine çalışıyorlar. Biz risale-i nur Şakirtleri de,
herkesin başına muhakkak gelecek olan ölümün dehşet-
li hücumuna karşı mücadele ediyoruz. Hadsiz şükür
olsun ki, şimdiye kadar o ölüm idam-ı ebedîsini, yüz
binler adam hakkında terhis tezkeresine risale-i nur ile
adî:
basit, bayağı, sıradan.
ahali:
halk.
ahir:
son.
asayiş:
emniyet, kanun ve nizam
hakimiyetin sağlanması.
beyan:
anlatma, açıklama.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
ehemmiyetli:
önemli.
emsalsiz:
benzersiz.
farz-ı muhal:
imkânsızı farz etme,
olmayacak bir şeyi olacakmış gibi
düşünme.
fesat:
bozukluk, karışıklık, nifak.
gaybî:
gaypla ilgili, bilinmeyenle
ilgili.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, doğru.
hizmet:
uğraşma, çalışma.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
husus:
mevzu, konu.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
idam-ı ebedî:
dirilmemek üzere
yok oluş, ahiret inancı olmadığı
için ölümü ebedî yokluğa gitmek
olarak görme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
ihtilâl:
isyan, ayaklanma, baş kal-
dırma.
inzibat:
düzeni sağlama, asayişi
yoluna koyma.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla.
kat’iyen:
katî olarak, kesin olarak,
kesinlikle.
kıymet:
değer.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kur’ân-ı hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve faydalar
| 146 | Emirdağ Lâhikası – ı
bulunan Kur’ân.
lâyık:
uygun, yakışır, müna-
sip.
leh:
onun tarafına, ondan
yana, birinin faydası için yapı-
lan hareket.
madem:
değil mi ki.
mahremce:
hususiyet arz
eden, samimî olarak.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mesele:
konu.
meslek:
gidiş, usul, tarz.
muhafaza:
koruma.
muhalif:
zıt, aykırı.
mücadele:
bir gayeye varmak
için gösterilen ferdî veya toplu
çaba; bir gaye uğrunda, bir şey
için veya bir şeye karşı uğ-
raşma.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sabit:
durağan, değişmeyen.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şükür:
teşekkür.
taraftar:
benimseyen, isteyen.
tefsir:
Yorum, şerh.
terhis:
izin verme, müsaade
etme, serbest bırakma.
teveccüh-i amme:
genel te-
veccüh, umumun, herkesin,
halkın yönelişi.
tezkere:
belge, pusula.
vilayet:
il.
zabıta:
şehir güvenliğini sağ-
lamakla vazifeli bulunan idare,
polis.
zat:
şahıs.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
1...,136,137,138,139,140,141,142,143,144,145 147,148,149,150,151,152,153,154,155,156,...1032
Powered by FlippingBook