Hem Mu’cizat-ı kur’âniye zeyilleriyle ve Mu’cizat-ı
Ahmediye (
AsM
) dahi zeyilleriyle beraber ikisi bir cilt için-
de eski harflerle imkân dairesinde ya İstanbul veya baş-
ka yerde eski harflerle, tevafuklu
Hizbü’n-Nuriye
,
Hiz-
bü’l-Kur’ân
gibi tab etmesine çalışmak lâzımdır ki,
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın göze görünen tevafuk mu’ci-
zesinin muhafaza ile tab edilmesine mukaddeme olsun.
Fakat teennî ile, meşveret ile, ihtiyat ile bu kudsî mese-
leye çalışmak lâzımdır.
Umum kardeşlerime birer birer selâm ve selâmetleri-
ne dua ederiz. Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun, en es-
ki şakirtlerden olan kâtip osman ve Halil İbrahim, hiç
sarsılmadan, değişmeden sadakatlerinde demir gibi de-
vam edip çoklara da hüsn-i misal oluyorlar.
ì®í
Œ
50
œ
Yirmi YEdiNCi mEkTUBUN LâhikasıNıN ZEYLi
(2)
o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µr
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Bu defa şehit merhum Hafız Ali’nin ehemmiyetli bir
vârisi ve denizli talebelerinin yüksek bir mümessili ve
denizli şehrinin risale-i nur’a karşı fevkalâde teveccühü-
nün bir tercümanı kardeşimiz Hasan Feyzi’nin edibâne,
risale-i nur hakkında fevkalâde senakârâne pek uzun
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
Cenab-ı hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
edibâne:
edibe yakışır şekilde,
edebiyatçı gibi.
ehemmiyetli:
önemli.
fevkalâde:
çok güzel, çok iyi, çok
üstün.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hizb-i Nurî:
Nur’a ait hizip adında
bir dua.
hizbü’l-kur’ân:
zikir ve dua için
Kur’ân’dan alınmış bir kısım ayet-
ler.
hüsn-i misal:
güzel örnek.
ihtiyat:
tedbirli hareket etme.
imkân:
mümkün olma, olabilirlik.
kudsî:
mukaddes, yüce.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
mesele:
konu.
meşveret:
müşavere, bir konu
hakkında çeşitli ve ehil şahıslardan
fikir alma, danışma.
mu’cizat-ı ahmediye:
Risale-i
Nurda Peygamberimiz mucizele-
rinin anlatıldığı eser.
mu’cizat-ı kur’âniye:
“Risale-i
Nur” külliyatından bir eser.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların aciz kaldığı şey.
muhafaza:
koruma.
mukaddeme:
başlangıç, giriş.
mümessil:
temsil eden, temsilci.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
senakârâne:
sena ederek, se-
nakârlıkla, övercesine.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şehit:
vatan, bayrak, inanç gibi
yüce değerler uğrunda ölen
Müslüman kimse.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hâl ile Al-
lah’ı hamd etme.
tab:
kitap basma, kitap bas-
kısı, baskı.
talebe:
öğrenci.
teenni:
acele etmeden, dik-
katli ve düşünerek davranma.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içeri-
sinde birbirine denk gelme.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
umum:
bütün.
vâris:
mirasçı; ölümünden
sonra işlerini devam ettiren.
zeyil:
ek, ilâve.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı üzerinize olsun.
| 156 | Emirdağ Lâhikası – ı