“Lutfukahrışey-ivahidbilmeyençektiazab,
Olazaptankurtulupsultanolananlarbizi.”
niyazi-i Mısrî gibi diyen bu tercüman, her şeyi hoş gö-
rerek, katreyi, umman; âdemi, insan; ve nurunu âleme
sultan eylemiştir.
ona “kürdî” denilmesi, ve kaside-i Hazret-i İmam-ı
Ali’de (
rA
) görülen
(1)
Ék
cp
Qr
óo
eÉn
j
kelimesinin hazf ve kalbiy-
le “kürd” ima ve işaretinin bulunması, gerçekten kürd-
lüğüne delâlet etmez ve onun manevî silsile-i şerafet ve
siyadetten tenzil ve teb’idini icap ettirmez. Bu isnat ve
izafe, kürdistan’da doğup büyüyen ve bu lâkapla maruf
ve meşhur olan bu zatın risaleti’n-nur’un tercümanı ol-
duğunu sırf âleme ilân etmek içindir; yoksa kürdlüğünü
ispat etmek için değildir. kürdce bilmesi, o kıyafete gir-
mesi ve öyle görünmesi, kendini setr ve ihfa için olup,
hakikî hüviyet ve milliyetini ihlâl ve inkâr mana ve mak-
sadıyla değildir diye düşünüyorum. Âlem-i İslâmiyet ve
insaniyete ve Haremeyn-i Şerifeyne asırlarca hizmet
eden bu kahraman türk milletini onun çok sevmesinde
ve hayatının mühim bir kısmını hep türklerle meskûn
olan bu havalide geçirmesinde büyük hikmetler, mana
ve mülâhazalar olsa gerektir.
Âb-ırûy-iHabib-iEkremiçin,Kerbelâ’darevanolandemiçin,
Şeb-ifirkatteağlayangöziçin,
Râh-ıaşkındasürünenyüziçin,
Risale-iNur’aveÜstadaveİslâm’azaferveryâRab-
bi!Âmin.
Emirdağ Lâhikası – ı | 159 |
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
ispat:
delil göstererek iddiayı sağ-
lamlaştırma.
izafe:
yakıştırma, bağlama.
katre:
damla.
lâkap:
ünvan.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
maruf:
bilinen, tanınmış, herkesçe
tanınmış, belli.
meskûn:
iskân edilmiş, oturulan,
içinde insan oturan, ahalisi olan,
şenelmiş yer.
milliyet:
bir milleti diğer milletten
ayıran hâllerin ve özelliklerin ta-
mamı.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mülâhaza:
düşünme, tefekkür,
düşünce.
nur:
hayat.
rah-ı aşk:
aşk yolu.
revan:
yürüyen, giden, akan, cari.
setr:
örtme, kapama, gizleme.
silsile-i şerafet:
şerafet silsilesi,
şeriflik; Hz. Hasan’ın neslinden ge-
lenlerin meydana getirdiği silsile.
siyadet:
seyyidlik, Hz. Hüseyin va-
sıtasıyla Hz. Muhammed’in soyun-
dan olma.
şeb-i firkat:
ayrılık gecesi.
teb’id:
uzaklaştırma, uzağa gön-
derme.
tenzil:
kıymetten düşürme, değe-
rini indirme.
tercüman:
tercüme eden, çeviren.
umman:
büyük deniz, derya, ok-
yanus.
zat:
kişi, şahıs, fert.
âb-ı rûy-i habib-i Ekrem:
Al-
lah’ın sevgilisi olan en cömert
insan Hz. Muhammed’in (asm)
bastığı yerin hayat suyu. şeref,
haysiyet, namus, onur.
âdem:
mahluk olarak beşer.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i islâmiyet:
İslam alemi,
İslam dünyası.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
asr:
yüzyıl, asır.
azap:
büyük sıkıntı, şiddetli
acı.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alamet, işaret.
dem:
kan.
hakikî:
gerçek.
haremeyn-i Şerifeyn:
iki mu-
kaddes şehir, Mekke-i Müker-
reme ve Medine-i Münevvere.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
hazf:
aradan çıkarma, yok
etme, silme.
hikmet:
gaye, maksat.
hüviyet:
kimlik.
icap:
gerekme hâli, lâzım, ge-
rekli, lüzum.
ihfa:
saklama, gizleme.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
ilân:
yayma, duyurma, bil-
dirme.
ima:
işaretle anlatma, üstü ka-
palı ifade etme.
1.
Ey idrak eden!