Œ
45
œ
geçen hâdise-i ihanetten merak etmeyiniz. o hâdise
söndü, plânları akim kaldı. o yapan adam da, şimdi ken-
dini nefret-i umumîden kurtarmak için yeminler ile inkâr
ediyor. Ben onu, o olduğunu bilmedim. Yoksa ilişmez-
dim. zaten iliştiği yoktur. elini uzattı, başımdaki mendili
açtı; hem de –buraya– Ankara emniyet-i Umumîsi mü-
him memurlar ile buraya gelmesini haber aldığı için o
ihanete cesaret etti. o büyük memurlar buraya geldiler.
Benim aleyhimde olan vali rumelili olmasından, benim-
le görüştürmedi. Ben de size gönderdiğim konuşmak
parçasını Afyon emniyet Müdürü vasıtasıyla Ankara’da
ona göndermek için, bunun ile melfuf pusula ile Afyon
emniyeti dairesine gönderdim. Ben de, katiyen mütees-
sir değilim. zaten ehemmiyeti de kalmadı. siz de hiç me-
rak etmeyiniz. Hem her şeyde olduğu gibi, bunda da ka-
der-i İlâhî benim hakkımda onların o zulmünü ehemmi-
yetli bir merhamete çevirdiğini katiyen gördüm, Allah’a
şükrettim.
dünkü gün, bayramdan sonra bana göndereceğiniz
emanetleri beklerken, mektubunuzu aldım; “Bir iş’ar ol-
mazsa, on gün sonra takdim edeceğiz” cümlesini gör-
düm. demek telâş etmişsiniz, onun için göndermediniz.
endişe edilecek bir şey yok. Fakat buraya ehemmiyetli
memurlar geldikleri zamanda göndermemek, emanet
buraya gelmemek, ihtiyârsız bir güzel ihtiyat olmuş.
ì®í
akim:
neticesiz, sonu yok, başarı-
sız.
aleyh:
karşı, karşıt.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
emanet:
geri alınmak üzere bıra-
| 150 | Emirdağ Lâhikası – ı
kılan şey.
endişe:
kaygı.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hâdise:
olay.
ihanet:
hıyanet, arkadan
vurma.
ihtiyârsız:
irade ve istem dışı.
ihtiyat:
tedbirli hareket etme.
inkâr:
reddetme, tanımama,
kabul ve tasdik etmeme, inan-
mama.
iş’ar:
anlatma, bildirme; yazı
ile haber verme.
kader-i ilâhî:
İlâhî kader, Al-
lah’ın kader kanunu.
kat’iyen:
kat’î olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
melfuf:
sarılmış, dürülmüş, bir
zarf veya mektup içine konul-
muş.
merak:
endişe.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, korumak, esirge-
mek.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müteessir:
üzgün.
pusula:
kısa mektup.
şükür:
teşekkür.
takdim:
arz etme, sunma.
vasıta:
aracı.
yemîn:
ant, kasem; bir iddiayı
kuvvetlendirmek için Allah
adını anma, Allah’ı şahit
tutma.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.