ehemmiyetsizdir, cüz’îdir, fakat risale-i nur’a ait mesele
bu vatan ve millette pekçok ehemmiyeti var.
size katiyen ve çok emarelerle ve kat’î kanaatimle
beyan ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu va-
tan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, âlem-i İs-
lâm’a ve dünyaya karşı gayet şiddetle risale-i nur gibi
eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şere-
fini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir.
SaidNursî
ì®í
Œ
44
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Aliköy’ünde risale-i nur Şakirtlerinden Ali efendi,
münafıklar hakkında bir ayet-i kerîmeyi soruyor. Şimdi
zamanım izaha müsait olmadığı için, kısaca bir iki cüm-
le beyan ediyorum.
“Münafık öldükten sonra namazı kılınmaz” mealinde-
ki ayet, o zamandaki ihbar-ı İlâhî ile bilinen kat’î müna-
fıklar demektir. Yoksa zan ile, şüphe ile, “Münafık” de-
yip, namaz kılmamak olmaz. Madem
(1)
*G s
’p
G n
¬'
dp
G n
’
der,
ehl-i kıbledir; sarih küfür söylemese veyahut tevbe etse,
namazı kılınabilir.
o Aliköy’de Alevîler çok olduğunu ve bir kısmı rafızî-
liğe kadar gidebilmesi nazarıyla, onların en fenası da,
münafık hakikatine dâhil olmamak lâzım gelir. Çünkü,
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
alevî:
Hz. Ali’ye bağlılık nokta-
sında birleşen çeşitli dinî ve siyasî
gruplar için kullanılan tabir.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti;
azamet ve şerefi olan ayet.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
beyan:
anlatma, açıklama.
cüz’î:
küçük, az; kıymetsiz, önem-
siz.
dâhil:
içine girme, sokma.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
ehl-i kıble:
kıble ehli, Müslüman-
lar.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fenâ:
kötü, uygun olmayan.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, doğru.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
ibraz:
meydana çıkarma, ortaya
1.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.
| 148 | Emirdağ Lâhikası – ı
koyma, gösterme.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kanaat:
görüş, fikir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
madem:
değil mi ki.
meal:
mana, anlam, mefhum.
mefahir-i tarihiye:
tarihe ait
övünülecek şeyler.
mesele:
konu.
mevcudiyet:
mevcut olma,
varlık.
muhtaç:
gerek duyan.
münafık:
nifak sokan, iki yüz-
lülük eden, ara bozucu.
müsait:
uygun, münasip.
nazar:
düşünme, fikir, mülâ-
haza, niyet.
rafızî:
ehl-i sünnete aykırı
akide veya fikir sahibi olan
kimse.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sarih:
açık, aşikâr.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şeref:
onur, haysiyet.
tevbe:
Allah’tan af dileme.
zan:
şüphe, tereddüt.