şehitlerin kanıyla racihâne muvazene edilen mürekkeple
mücahede hükmündeki kitabetle envar-ı imanı neşret-
mektir. eğer tab edilse, herkes kolayca elde ettiği için,
kemal-i merakla ona çalışamaz, bilfiil neşrine hizmet va-
zifesini kaybeder.
i
kiNCi sEBEP
:
risale-i nur’un mühim bir vazifesi, âlem-i
İslâm’ın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan hu-
ruf-i Arabiyeyi muhafaza etmek olduğundan, tab yoluyla
işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu bildikleri
için, en çok risaleleri yeni hurufla tab etmek lâzım gele-
cek. Bu ise, risale-i nur’un yeni hurufa bir fetvası olup,
şakirtleri de o kolay yazıyı tercih etmeye sebep olur.
onun için, şimdiye kadar pekçok müstehak ve lâyık
iken, risale-i nur’a serbestiyet verilmemişti. lillâhil-
hamd, şimdi hakikatlerinin kuvvetiyle serbestiyeti kazan-
dı. Hatta eski harfle tab yasak iken,
Ayetü’l-Kübra
’yı bi-
ze teslim ettirip bir keramet-i ekber gösterdi.
Biz şimdi gayet mühim ve herkese lâzım
Meyve
ile
Hüccetü’l-Baliğa’
yı ikisi bir cild olarak yeni hurufla tab
etmek için tahirî ile İstanbul’a gönderdim. Yalnız
Mey-
ve’
nin onuncu ve on Birinci Meselelerini vakit bulama-
yıp tashihsiz ona verdim. Şayet tab edilse, o iki mesele-
yi tam tashih edip ona gönderirsiniz.
Hem o iki risale, dâhilde; ya hariçte, âşikâre veya giz-
li, İstanbul’da veya dışarıda eski harflerle tab etmek lâ-
zımdır.
Emirdağ Lâhikası – ı | 155 |
yese.
mücahede:
savaşma, mücadele,
uğraşma, çaba, gayret.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müstahak:
lâyık olunan, hak edi-
len şey.
neşir:
kitap yazma, basma, çı-
karma; herkese duyurma, yayma.
racihâne:
üstün tutarak, tercih
ederek.
risale:
kitap; Risale-i Nur.
serbestiyet:
serbestlik, rahat ve
serbest olma hâli.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şehit:
vatan, bayrak, inanç gibi
yüce değerler uğrunda ölen Müs-
lüman kimse.
tab:
kitap basma, kitap baskısı,
baskı.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
vazife:
görev.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
aşikâre:
apaçık, belli, aşikâr,
meydanda, zahir.
bilfiil:
gerçek olarak, lâfla değil
işle.
dahil:
içerisi, içinde bulunulan
ülke.
ekser:
pek çok.
ekseriyet-i mutlaka:
bir faz-
lasıyla elde edilen çoğunluk,
çokluk, kesin çoğunluk.
envar-ı iman:
iman nurları,
iman parıltıları.
fetva:
açıklayıcı bilgi, izin.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı,
esası.
hariç:
dış memleket, yaşanılan
ülkenin dışındaki ülke.
hat:
yazı, çizgi.
huruf:
harfler.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
kemal-i merak:
merakın son
derecesi, tam bir merak.
keramet-i ekber:
en büyük
keramet.
kitabet:
yazı yazma, bir mad-
deyi kaidelerine uygun şekilde
kaleme alma.
lillâhilhamd:
Allah’a hamdol-
sun ki!.
mesele:
konu.
muhafaza:
koruma.
muvazene:
ölçü, kıyas, muka-