iyi olur. Hiç olmazsa, oranın hapsine, bir daha bahane
ile beni alsınlar.
SaidNursî
ì®í
Œ
40
œ
Aziz,Sıddık,ÇokMübarek,ÇokFaal,ÇokHalis,Çok
KıymettarKardeşimHüsrev!
senin, bayramın ikinci gününde elime geçen mektu-
bun, bir güvercin haber veriyor gibi geldiği aynı günde
beni çok müteessir eden hâdise-i taarruziyeden neş’et
eden elemlerime, kederlerime bir merhem, bir ilâç hük-
müne geçti, bu manayı hatıra getirdi: “sana ihanet eden
ehemmiyetsiz adamlara karşı, gül ve nur fabrikasının
kahramanlarının harikulâde hürmet ve ihtiramları var-
ken, böyle bir-iki vicdansızın hakaretine değil, milyonlar-
ca düşmanların ihanetlerine karşı gelebilir ve hükümden
ıskat edebilir” diye kalbime geldi. Fakat kendi şahsıma
baktım ki; kurumuş, çürümüş, vazifesi bitmiş bir hurma
çekirdiği hükmünde iken, risale-i nur bahçesinde bir de-
rece o çekirdekten tezahür eden meyvedar, muhteşem
koca bir ağaç nazarıyla baktığınızı gördüm. sizin fevka-
lâde hüsnüzannınız o ağaçtan ileri geldiğini ve çekirde-
ğin de bir cihette, bir nevi vesile olduğu cihetinde hüsnü-
zanna mazhar olmuş gördüm.
o mektubun birinci sahifesi güzeldir; ben de iştirak
ediyorum. İkinci sahifede birkaç yerde kalem karıştırdım,
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bahane:
vesile, sebep.
cihet:
sebep, vesile, mucip, ba-
hane.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
elem:
dert, üzüntü, kaygı, tasa.
faal:
çalışkan, gayretli.
fevkalâde:
olağanüstü.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hâdise-i taarruziye:
sataşma,
ilişme hadisesi, olayı.
hakaret:
saygı göstermeme, alçak
görme, aşağılama.
halis:
saf, samimî.
harikulâde:
olağanüstü.
| 138 | Emirdağ Lâhikası – ı
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
hükmüne:
yerine, değerine.
hüküm:
emir, bir konu hak-
kında verilen karar.
hürmet:
saygı.
hüsnüzan:
iyi zan, güzel ka-
naat.
ıskat:
düşürme, düşürülme.
ihanet:
hıyanet, arkadan
vurma.
ihtiram:
hürmet etme, saygı
gösterme.
iştirak:
katılma, ortak olma.
keder:
kaygı, acı, hüzün.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mana:
anlam.
mazhar:
nail olma, şeref-
lenme.
merhem:
ilaç; acıyı, kederi
teskin eden şey.
meyvedar:
meyveli, yemişli.
muhteşem:
haşmetli, yüce.
mübarek:
feyizli, bereketli.
müteessir:
üzgün.
nazar:
bakış, dikkat.
neşet:
meydana gelme,
oluşma, çıkma.
nevi:
çeşit.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sahife:
sayfa.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
vazife:
görev.
vesile:
bahane, sebep.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi
kötüden ayırabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.