tadil ettim. ezcümle, “Hazret-i Hasan’ın (radıyallâhü
anh) altı aylık hilâfeti ile beraber risale-i nur’un
Cevşe-
nü’l-Kebir
’den ve
Celcelûtiye
’den aldığı bir kuvvet ve fe-
yizle vazife-i hilâfetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i haka-
ik-ı imaniye noktasında Hazret-i Hasan’ın (radiyallâhü
anh) kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek, tam
beşinci halîfe nazarıyla bakabiliriz. Çünkü adalet-i hakikî-
ye ile bu asırda insanları mes’ud edebilir bir istidatta
bulunan, risale-i nur’dur; ve onun şahs-ı manevîsi, Haz-
ret-i Hasan’ın (radiyallâhü anh) bir muavini, bir mütem-
mimi, bir manevî veledi hükmündedir” diye senin mek-
tubunu tadil ettim. Buna kıyasen, sana vekâleten bir iki
yerde kalem karıştırdım. Fakat aynı günde, mahkeme,
kitaplarım içinde bana teslim ettikleri mektuplar, müs-
veddeleri ve onların üstünde yeşil kalemle işaretlerine
göre çok ehemmiyet verdikleri o müsveddeler içinde bu
size yazdığım noksan bir parçayı gördüm, “Fesübhanal-
lah” dedim. Mektubuna benimle cevap ver diye manası-
nı aldım. Belki bu parça lâhikaya girmiş, ben de size ay-
nını yazıyorum. parça budur:
“Benim çok kusurlu şahsıma, hüsnüzan ile verdiğiniz
makamlar cihetinde değil, belki vazifeye, hizmete bakıp
o noktada bakmalısınız. perde açılsa, benim baştan aşa-
ğıya kadar kusurat ile âlûde mahiyetim, benden kaçma-
ya bir vesile olur. sizi kardeşliğimden kaçırmamak, piş-
man etmemek için, şahsiyetime karşı haddimin pek
fevkinde tasavvur ettiğiniz makamlara irtibatınızı
bağlamayınız. Ben, size nispeten kardeşim; mürşitlik
Emirdağ Lâhikası – ı | 139 |
mürşit:
irşat eden, doğru yolu gös-
teren, rehber, kılavuz.
müsvedde:
karalama, yazı taslağı,
sonradan temize çekilmek üzere
yazılan ilk yazı.
mütemmim:
itmam eden, ta-
mamlayan, ikmal eden, tamam-
layıcı.
nazar:
bakış, dikkat.
neşr-i hakaik-ı imaniye:
iman ha-
kikatlerini yaymak, neşretmek.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs, belli
bir kişi olmayıp bir cemaatten
meydana gelen manevî şahıs.
şahsiyet:
kişilik.
tadil:
doğrultma, düzeltme.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, tasarlama, kurma.
vazife:
görev.
vazife-i hilafet:
halifelik vazifesi,
görevi.
vekâleten:
vekâlet yoluyla, biri-
sine vekil olarak, başkası adına.
velet:
çocuk, oğul.
vesile:
bahane, sebep.
adalet-i hakikî:
hakikî adalet,
gerçek adalet.
âlûde:
bulaşmış, bulaşık.
Celcelûtiye:
Peygamberimiz
Resul-i Ekrem’in (asm) dersle-
rine istinaden, aslı cifir ve eb-
cet hesabı ile alâkalı olarak Hz.
Ali (ra) tarafından telif edilen
Süryanice bir kasidedir.
cihet:
yön, sebep, vesile.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fesübhanallah:
Allah’ı her
türlü kusur, ayıp ve eksikler-
den tenzih ederim” manasın-
dadır. Şaşkınlığı anlatmak için
kullanılır.
fevkinde:
üstünde.
feyiz:
ilim, irfan; ihsan, bağış.
had:
kapasite, sınır, hudut.
halife:
Hz. Muhammed’in ve-
kili olarak Müslümanların yö-
neticisi olan kimse.
hilâfet:
hilafet makamı, hali-
felik, İslam devlet reisliği.
hizmet:
uğraşma, çalışma.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
hüsnüzan:
iyi zan, güzel ka-
naat.
irtibat:
bağ, münasebet.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kıyasen:
kıyas ederek, karşı-
laştırarak.
kusur:
suç, kabahat.
lâhika:
ek, ilave.
mahiyet:
durum, vaziyet.
makam:
yer, mevki.
mana:
anlam.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mesut:
saadetli, bahtlı, mutlu.
muavin:
yardımcı.
müddet:
süre, zaman.