nurcular, çok ihtiyat ve dikkat ve temkinde bulunmaları
lâzımdır. Çünkü, manevî fırtınalar var; bazı dessas müna-
fıklar her tarafa sokulur. İstibdad-ı mutlaka dinsizcesine
taraftarken, hürriyet fırkasına girer, tâ onları bozsun ve
esrarlarını bilsin, ifşa etsin.
Hem salâhaddin’in,
Asa-yıMûsa’
yı Amerikalıya ver-
mesi münasebetiyle deriz:
Misyonerler ve Hristiyan ruhanîleri, hem nurcular,
çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü, herhalde şimal ce-
reyanı, İslâm ve İsevî dininin hücumuna karşı kendini
müdafaa etmek fikriyle, İslâm ve misyonerlerin ittifakla-
rını bozmaya çalışacak. tabaka-i avama müsaadekâr ve
vücub-i zekât ve hurmet-i riba ile, burjuvaları avamın yar-
dımına davet etmesi ve zulümden çekmesi cihetinde
Müslümanları aldatıp, onlara bir imtiyaz verip, bir kısmı-
nı kendi tarafına çekebilir.
Her neyse, bu defa sizin hatırınız için kaidemi boz-
dum, dünyaya baktım.
SaidNursî
ì®í
Œ
102
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Çok ehemmiyetli mektuplarınıza bir tek muhtasar ce-
vaba mecburiyetim var.
Emirdağ Lâhikası – ı | 275 |
hakkı ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
şimal:
kuzeyde yer alan bölgeler.
tabaka-i avam:
avam tabakası,
halktan ilmi irfanı kıt olanların ta-
bakası, halk.
temkin:
ağırbaşlılık, vakar, ihtiyatlı
hareket etme.
vücub-i zekât:
verilmesi Allah ta-
rafından emredilmiş olan zekât.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
avam:
halkın büyük kısmı,
umum, herkes; “havas”ın zıddı.
aziz:
muhterem, saygın.
burjuva:
zenginler, sınıfı.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dessas:
desise eden, aldatıcı,
oyuncu, hileci.
ehemmiyetli:
önemli.
elzem:
daha (en, pek) lâzım,
lüzumlu, gerekli.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
fırka:
siyasî parti.
ifşa:
duyurma, gizli bir şeyi
yayma.
ihtiyat:
tedbirli hareket etme.
imtiyaz:
fark, ayrıcalık, üstün-
lük.
isevî:
Hz. İsa’nın dininden
olanlar.
ittifak:
fikir birliği, söz birliği.
kaide:
usul, kural, erkân, ni-
zam, düzen, yol.
manevî:
maddî olmayan, içe
ait, mana ile ilgili.
mecburiyet:
mecbur olma,
zarurîlik durumu, zorunluluk.
misyoner:
Hıristiyanlığı neşre
ve tanıtmaya çalışan kimse.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
müdafaa:
savunma, koruma.
münafık:
nifak sokan, arabo-
zucu; kalbinde küfrü gizlediği
halde Müslüman görünen.
münasebet:
ilgi, ilişki, müna-
sebet.
müsaadekâr:
zorluk çıkarma-
yan, hoşgörü sahibi, uysal dav-
ranan.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
ruhanî:
Hıristiyan din adam-
ları.
sıddık:
çok doğru, dürüst,