Hem insanlara kendini bildirmek bir şöhretperestlik
olmasından, bir enaniyet, bir hodfüruşluk, bir riyakârlık
ihtimali var. Bu ise, bizim gibilere tam zarardır.
Hem ben, madem bu asırda maddeten ve manen
münferit yaşamaya ve hayat-ı içtimaiyeden çekilmeye
mecbur olmuşum; elbette hakkım yoktur ki, hayat-ı içti-
maiyeyi geçirenler içinde tarihe binip istikbaldekilere gö-
rüneyim. Yalnız bu cihet var ki, risale-i nur, bu vatana
ve bu millete pek büyük menfaati, mahkemelerin ve ehl-i
vukufların müttefikan kararlarıyla tahakkuk etmiş. Bu
nokta-i nazarda, benim ehemmiyetsiz, bîçare, perişan,
çok kusurlu şahsiyetim değil, belki yalnız kur’ân’ın malı
ve meali olan risale-i nur namına, sizin suallerinize ce-
vap için ben işaretler ederim, sonra da risale-i nur ve
şakirtleri izahla cevap versinler.
Ev vel â:
otuz sene evvelki hayatımın tarihçesini mer-
hum Abdurrahman yazmış, tabedilmiş.
San i yen:
risale-i nur’un zuhur zamanının bir nevi
tarihçesi eskişehir hapsinin müdafaanamesiyle Yirmi
Yedinci lem’a olmuş. Ve denizli hapsindeki müdafaa ri-
saleleriyle (on Birinci ve on İkinci Şua) İhtiyarlar
lem’ası ve Ayet-i Hasbiye risalesi ve on Altıncı Mektup
ile Hücumat-ı sitte ve İşarat-ı selâse ve İşarat-ı seb’a ri-
saleleri gibi nur eczaları, suallerinize tafsilen cevap ver-
mek için mahkeme bana iade ettiği ve şimdi elimde bu-
lunmayan risaleler, bir zaman elinize gelecek. İnşaallah
sizi hiç unutmayacağım. Bu hâlimde bu alâkadarlığınız,
Emirdağ Lâhikası – ı | 279 |
nokta-i nazar:
görüş açısı, bakış
açısı; görüş, fikir.
Nur:
Risale-i Nur eserlerinin her
biri.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap, broşür.
riyakâr:
riya eden, iki yüzlü, sah-
tekâr.
saniyen:
ikinci olarak.
sual:
soru.
şahsiyet:
kişilik, kişi özelliği.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şöhretperest:
şöhret düşkünü.
tab:
kitap basma, kitap baskısı,
baskı.
tafsilen:
tafsilli bir şekilde, uzun
uzadıya, ayrıntılı olarak.
tahakkuk:
gerçekleşme, kesin-
leşme.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
asr:
yüzyıl, asır.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cihet:
görüş, görüş açısı.
ecza:
cüzler, parçalar, kısım-
lar.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ehl-i vukuf:
bir mesele hak-
kında bilgi ve yetki sahibi
olanlar, hâkimler.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
evvelâ:
öncelikle.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
hodfüruş:
kendini beğendir-
meye çalışan, övünen.
iade:
geri verilen şey.
ihtimal:
olabilirlik.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
istikbal:
gelecek.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
maddeten:
sözde değil, fiilen.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
manen:
mana bakımından,
manaca.
meal:
anlam, mana, mefhum,
mazmun, kavram.
menfaat:
fayda.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
müdafaa:
savunma.
müdafaaname:
müdafaa
metni, savunma mektubu, sa-
vunma dilekçesi.
münferit:
başka bir şeyle
bağlı bulunmayan, yalnız olan,
kendi başına, tek, ayrı.
müttefikan:
ittifak ederek,
hep beraber, birlikte.
nam:
yerine, vekillik.
nevi:
çeşit.