Hangi Mustafa’dır? Hem nüshanın üstünde “on üç ya-
şında Hatice, Ahmed’in kızı” yazılmış. Bu Ahmed, han-
gi Ahmed’dir? Hem ona, hem kızına bin barekâllah! Bu
yaşta bu koca kitabı hem dikkatli, tevafuklu, hem güzel
sıhhatli yazmak, masumların taifesinin bir kahramanlığı-
dır. kim görüyor, maşaallah der. Buradaki mektep gör-
müş hanımlarda bir şevk uyandıracak.
nazif kardeşimizin mektubu ehemmiyetlidir. Hakika-
ten Amerika’da, siyasete alet değil, belki dini, din için
mutaassıbane iltizam edenler çok vardı. İnşaallah
Asa-yı
Mûsa
’yı alan, o dindarlardandır.
keçeli salâhaddin, tam bir Abdurrahman’dır; kahra-
manlıkta babasından geri kalmak istemiyor. Bizi de ara
sıra âdetimize muhalif olarak dünyaya baktırıyor. eğer o
Amerikalı ehemmiyetli âlim bütün risale-i nur’u istese
ve neşrine söz verse, sizin meşveretinizle bir mükemmel
takım ona vereceğiz.
nazif’in mektubuyla beraber bir mütekait efendinin
vesveseye dair bir suali var. eğer o adamın ciddî olarak
nurlara alâkası varsa, böyle suallere hiç ihtiyacı olmaz.
Hikmetü’l-İstiaze lem’asını ve Yirmi dokuzuncu sözün
melâike ve ruhanîlerin vücutlarına dair kısmını okusun.
onun manasız ve yüz yerde cevabı bulunan vesvesesi
ise, zındık maddiyunların şimdilik dehşetli vaziyetinden
fırsat bulup bir aşılamalarıdır ki, o adam ondan
müteessir olmuş, o suali sormuş. ona selâm ederim.
âdet:
görenek, usul, alışkanlık.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
bârekâllah:
Allah mübarek etsin,
hayırlı ve bereketli olsun.
ciddî:
gerçek olarak, hakikaten.
dair:
alakalı, ilgili.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinin emirlerini yerine ge-
tiren.
ehemmiyetli:
önemli.
hakikaten:
doğrusu, gerçekten.
iltizam:
kendisi için gerekli görme,
kendi için lüzumlu sayma, kendi
üzerine alma.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
maddiyyun:
maddenin ezelî ve
ebedî olduğuna, sonradan yaratıl-
mamış bulunduğuna inananlar,
maddeye bağlı kalanlar, madde-
ciler, materyalistler.
| 272 | Emirdağ Lâhikası – ı
masum:
küçük çocuk.
maşaallah:
Allah’ın istediği
gibi, Allah’ın istediği olur anla-
mında hayret ve memnunluk
ifade eden bir ibare.
mektep:
okul.
melâike:
melek, melekler.
meşveret:
müşavere, bir konu
hakkında çeşitli ve ehil şahıs-
lardan fikir alma, danışma.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
mutaassıbâne:
taassup gös-
terircesine, mutaassıpça, körü
körüne.
müteessir:
teessüre kapılan,
duygulanmış, etkilenmiş.
mütekait:
tekaüt olan, emek-
liye ayrılmış, emekli.
neşir:
herkese duyurma,
yayma, tamim.
Nur:
Risale-i Nur.
nüsha:
birbirinin aynı olan ya-
zılı metinlerden her biri.
ruhanî:
gözle görülmeyen,
cismi olmayan, elle tutulama-
yan varlıklar.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
sıhhat:
sahihlik, sözün yanlış
ve eksik olmaması.
sual:
soru.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves.
taife:
cemaat, topluluk.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içeri-
sinde birbirine denk gelme.
vaziyet:
durum.
vesvese:
şüphe, kuruntu,
kalbe gelen asılsız kötü ve
sinsi düşünce.
vücut:
varlık.
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir.