vatanın müdafaası lüzumunu anlatmak hizmetinde bu-
lunmuş olan bu hakikî vatanperver insanın, evvelce iba-
dete, imana, itikada müteallik yazdığı ve yazagelmekte
olduğu eserleri, din ve dindarları sevmeyen bazı kimsele-
rin, hususuyla dâhiliye vekâletinde bulunmuş olan men-
faatperest Şükrü kaya’nın mezhep ve rejimine uygun
gelmemekle, asılsız isnat ve uydurma raporlarla bu zaval-
lı adam yirmi küsur seneden beri hapis ve nefiy cezala-
rıyla perişan edilmiş ve iki sene evvelisi yine o yazıları
bahanesiyle kastamonu’daki çilehanesinden kollarına
kelepçe vurularak kendisine selâm vermiş olan altmış al-
tı adamla denizli Cezaevine sevk ve onbir ay kadar hap-
sedildikten sonra, muzır telâkki edilen o eserleri, evvelâ
İstanbul Müftülüğünde bir heyet tarafından, bilâhare An-
kara’da diyanet riyaseti ve dil-tarih enstitüsü azaların-
dan mürekkep bir komisyon marifetiyle aylarca tetkik
olunduktan sonra, bu eserlerin hiçbirisinde devletin siya-
setini ve asayişi rencide edebilecek en ufacık bir şey gö-
rülmemekle, Molla said ve nur Şakirtleri ve eserlerini
okuyanlar, mahkeme kararıyla serbest bırakılmış ve de-
nizli’de oturmasına müsaade olunmuş iken, maatteessüf,
bu ihtiyar adam, az zaman sonra denizli’den Afyon’a ve
oradan da emirdağı kazasına teb’id ve herhangi bir türk
kardeşiyle dahi temastan men edilmiş.
SayınBeyim!
Cumhuriyet serbestiyetinden, teşkilât-ı esasiye kanu-
nunun hürriyetinden mahrum kalan bu zavallı ihtiyar
asayiş:
kanun ve nizam hakimi-
yetinin sağlanması.
aza:
üye.
bahane:
asıl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
bilahare:
sonra, sonradan, sonra-
ları.
Cumhuriyet:
siyasî mekanizması
seçimle kurulan, adalet ve huku-
kun üstünlüğüyle temel hak ve
hürriyetleri sağlamayı amaçlayan
idare şekli.
çilehane:
çile yeri, çile çekilen yer.
dahiliye vekâleti:
iç işleri bakan-
lığı.
diyanet riyaseti:
Diyanet İşleri
Başkanlığı.
evvel:
önce.
evvelâ:
öncelikle.
evvelce:
daha önce.
hakikî:
gerçek.
heyet:
kurul, komite.
husus:
birinin özel bir şeyi olma.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
itikat:
inanç, iman.
kaza:
ilçe.
kelepçe:
tutukluların kaçmasını
önlemek için bileklerine takılan
demir halka, kelepçe.
komisyon:
meclis şubesi, hususî
| 268 | Emirdağ Lâhikası – ı
surette oluşturulan meclis, alt
kurul.
maatteessüf:
ne yazık ki, üzü-
lerek belirteyim ki.
mahrum:
bir şeye sahip ola-
mayan, yoksun.
marifet:
kendine has ustalık,
hüner, maharet, sanat.
men:
yasak etme, engelleme.
menfaatperest:
menfaatini
seven, kendi çıkarını ve fay-
dasını düşünen, çıkarcı.
mezhep:
dinde tutulan yol,
dinde anlayış ve ibadet yolu.
muzır:
zararlı, zarar veren.
müdafaa:
savunma, koruma.
mürekkep:
den oluşmuş, -den
olma.
müsaade:
izin, icazet, ruhsat.
müteallik:
ait, alâkalı, ilgili.
nefiy:
sürme, sürgün etme,
cezalandırarak başka bir yerde
ikamet etmeye mecbur etme;
sürgün.
Nur:
Risale-i Nur.
rejim:
devletin şekli ve hükü-
met tarzı.
rencide:
incinmiş, kırılmış, gü-
cendirilmiş.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
serbestiyet:
serbestlik, rahat
ve serbest olma hâli.
sevk:
yollama, ulaştırma.
şakirt:
talebe, öğrenci.
teb’id:
uzaklaştırma, uzağa
gönderme.
telâkki:
kabul etme, alma.
Teşkilât-ı Esasiye:
anayasa,
kanun-ı esasî.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
vatanperver:
yurtsever, vata-
nına düşkün, vatanını seven
kimse.