Emirdağ Lâhikası - page 259

Asa-yıMûsa
ismindeki mecmuaya bakar ve ondan tah-
sinkârane haber verir.
Sal i sen:
nur santralı ve Yirmi yedinci Mektupta çok
ehemmiyetli fıkraları bulunan sabri’nin bu defaki mersi-
yesini lâhikaya geçirdik ve size de gönderdik. Ve çalış-
kan mübareklerden ve nurların neşrine çok hizmet eden
Hafız Mustafa’nın yedi yaşında iken Altıncı Şuaı ve bana
bir mektup yazan tam mübarek, masum mahdumu, bu-
rada, masumlar içinde nurlara bir iştiyak uyandıracak.
onun namı said nurî olmalı; nursî köydür, manasız
olur. ‘sin’ olmasın, yalnız ‘ye’ olsun; tâ nurlara alâkası-
nı göstersin. daha çok şeyler yazacaktım, fakat başımda
çok vazifeler ve işler bulunmasından kısa kesmeye mec-
bur oldum.
SaidNursî
ì®í
Œ
93
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Ev vel â:
İkinci vazife Mucizat Mecmuasına birinci
vazifeyi bitirenler başlamalarını müjde vermeniz, sizleri
bu hizmet-i imaniyede bana hakikî kardeş veren
erhamürrahimîn, beni hadsiz şükre sevk eyledi. Hatt-ı
kur’ânî lehinde birincisinin bir kerameti, merkezde
Emirdağ Lâhikası – ı | 259 |
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
nam:
ad, isim.
neşir:
yayım, yayın.
Nur:
Risale-i Nur eserleri.
salisen:
üçüncü olarak.
sevk:
yöneltme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şükür:
teşekkür.
tahsinkârâne:
beğenircesine, al-
kışlarcasına.
vazife:
görev.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
asa-yı mûsa:
Bediüzzaman
Said Nursî’nin bir eseri.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
defa:
kere, kez, yol.
ehemmiyetli:
önemli.
Erhamürrâhimîn:
merhamet
edenlerin en merhametlisi
olan Allah.
evvelâ:
öncelikle.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikî:
gerçek.
hatt-ı kur’ânî:
Kur’ân hattı,
yazısı.
hizmet:
görev, vazife.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’an hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlaşılmasına
hizmet etme.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla
arzu etme.
keramet:
Allah’ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
ler veya tabiatüstü hâdiseler.
lâhika:
ek, ilave.
leh:
onun tarafına, ondan
yana, birinin faydası için yapı-
lan hareket.
mahdum:
oğul, evlât.
mana:
anlam.
masum:
küçük çocuk.
masum:
saf, temiz.
mecmua:
tertip ve tanzim
edilmiş şeylerin hepsi, kolek-
siyon.
mersiye:
birisinin ölümü hak-
kında yazılan, teessürü anla-
tan manzume, ağıt.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah ta-
rafından verilip, yalnız pey-
gamberlerin gösterebilecekleri
büyük harika işler.
1...,249,250,251,252,253,254,255,256,257,258 260,261,262,263,264,265,266,267,268,269,...1032
Powered by FlippingBook