Én
gp
õr
én
Yn
h Én
gp
ôr
?n
an
h p
In
Òp
ãn
µ r
dG Én
¡p
JÉn
LÉn
«p
àr
Mp
Gn
h p
án
Yu
ƒn
æn
ào
ªr
dG Én
¡p
às
jp
Oƒo
Ño
Yn
h
(1)
p
In
Qƒo
°ür
ën
ªr
dG p
ôr
«n
¨r
dG Én
¡p
JGn
OGn
ór
©p
àr
°Sp
Gn
h p
In
Oho
ór
ën
ªr
dG p
ôr
«n
¨r
dG Én
¡p
°ür
?n
fn
h
İşte bu kısa şifreyi, yine gayet muhtasar bir şifre ile ter-
cüme ve izah edeceğim. Bunu Hülâsatü’l-Hülâsa’ya bir
haşiye yapınız.
evet ben, Hülâsatü’l-Hülâsa’yı okuduğum zaman, ko-
ca kâinat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her
nev’in lisanı çok geniş olmasından, fikir yoluyla sıfat ve
esma-i İlâhiyeyi ilmelyakin ile iz’an etmek için akıl çok
çabalıyor, sonra tam görür. Hakikat-ı insaniyeye baktığı
vakit, o cami mikyasda, o küçük haritacıkta, o doğru
numunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasi-
yetinde öyle kat’î ve şuhudî ve iz’anî bir vicdan, bir itmi-
nan, bir iman ile o sıfat ve esmayı tasdik eder. Hem çok
kolay, hem hazır yanındaki aynasında hiç uzun bir seya-
hat-ı fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikîyi kazanır
ve
p
ø'
ªr
Ms
ôdG p
In
Qƒo
°U »'
`?n
Y n
¿Én
°ùr
fp
’r
G n
?n
?n
N%G s
¿p
G
hakikî bir mana-
sını anlar. Çünkü, Cenab-ı Hak hakkında suret muhal ol-
masından, suretten murat sîrettir, ahlâk ve sıfattır.
evet, nasıl ki ehl-i tarikat, seyr-i enfüsî ve âfâkî ile
marifet-i İlâhiyede iki yol ile gitmişler ve en kısa ve kola-
yı ve kuvvetli ve itminanlı yolunu enfüsîde, yani kalbinde
zikr-i hafî-i kalble bulmuşlar. Aynen öyle de, yüksek ehl-i
hakikat dahi, marifet ve tasavvur değil, belki ondan çok
afakî:
dışa dönük.
cami:
toplayan, içine alan, kapsa-
yan.
Cenab-ı hak:
hakkın ta kendisi
olan şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
ehl-i hakikat:
hakikati arzulayan-
lar, gerçeği bulup onun peşinden
gidenler; Allah adamı.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kalbini
dünyanın fani işlerinden ayırıp, Al-
lah sevgisi ile bağlayan kimseler.
enaniyet:
kendini beğenme, ben-
cillik, egoistlik.
enfüsî:
nefiste meydana gelen,
nefse ait, şahsî.
esma:
adlar, isimler.
esma-i ilâhiye:
Allah’ın isimleri.
gayet:
son derece.
hakikat-ı insaniye:
insanın haki-
kati, gerçeği.
hakikî:
gerçek.
halka-i zikir:
zikir halkası, zikir es-
nasında daire şeklinde oturma.
hassas:
incelikli, en ufak ölçüleri
sağlıklı ve kesin olarak veren.
hassasiyet:
hassaslık, duygulu
olma, duygusallık.
haşiye:
dipnot.
ilmelyakin:
ilim yoluyla kesin ola-
rak bilme.
iman:
inanç, itikat.
iman-ı tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri ince-
leyip delil ve bürhan ile inanma.
itminan:
inanma, güvenme, gönül
rahatlığı içinde tereddütsüz kabul
etme.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile an-
latma.
iz’an:
anlama, kavrama.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
lisan:
dil.
mana:
anlam.
marifet:
bilme, derin bilgi.
marifet-i ilâhîye:
Allah’a mahsus
ilim, İlâhî sanat; hiç kimsenin ya-
pamadığı, sadece Allah’ın kudre-
tinde olan bilgi.
mikyas:
ölçek.
mizan:
terazi, ölçü.
muhal:
imkansız, olması mümkün
olmayan.
muhtaç:
gerek duyan.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
murat:
maksat, meram.
nazar:
bakış, nezdinde.
nev:
tür, çeşit.
numune:
örnek.
seyahat-ı fikriye:
fikir seya-
hati.
seyr-i enfüsî:
nefsin iç âlemin-
deki delil ve vasıtalarla tekâ-
mül etme usulü.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sîret:
iç yüz, manevî durum,
ahlak ve karakter.
suret:
surat, yüz, çehre.
şuhudî:
görünebilme ile alâ-
kalı, vücut bulmaya dair.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şe-
killendirme, düşünme.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi
kötüden ayırabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.
1.
Hayatı, hissiyâtı, seciyeleri, mikyaslığı ve âyineliği kelimeleriyle; ve sıfatları, ahlâkı, halîfeli-
ği, fihristeliği ve enâniyeti kelimeleriyle; ve câmî mahlûkiyeti, mütenevvî, ubûdiyeti, ihtiya-
cât-ı kesîresi, fakrı, aczi, gayr–i mahdut naksı, gayr-i mahsûr istidatlar kelimeleriyle lisân-ı
hakikat-i insâniyetin şehâdetiyle, Vâcibü’l-Vücud ve Vâhidü’l-Ehad olan Allah’tan başka hiç-
bir ilâh yoktur.
| 252 | Emirdağ Lâhikası – ı