hatt-ı kur’ânînin bir kursu açılması olduğu gibi, inşaallah
ikincisi, daha mucizâne bir keramet gösterecek.
San i yen:
konyalı sabri sizin vasıtanızla benimle mu-
habere etse, daha maslahattır ve münasiptir. Çünkü ek-
serce siz benim bedelime istediğini yapabilirsiniz. Mese-
lâ, tashihat için oradaki âlimler tam yardım edebildikleri
için, orada tashihat yapılsın, etsinler. siz benim tashi-
himden geçmiş bazı nüshaları onlara gönderirsiniz. Ha-
kikaten tashih meselesi ehemmiyetlidir. Bazan bir harfin
ve bir noktanın yanlışı, kıymetli bir manayı zayi eder. en
evvel yazanlar, bir kere güzelce mukabele etsinler. son-
ra tashihçi adamlara ve bana versinler. Maşaallah, bu de-
fa bana gelen
Asa-yıMûsa
mecmualarında hem yanlışlar
azdır, hem bir derece tashih edilmiş. Cenab-ı Hak hem
yazanlardan, hem tashihçilerden ebeden razı olsun.
Âmin.
Sa l i sen:
Yozgat’ta oturan, risale-i nur’la alâkadar
tonuslu Hoca Haşmet, evvelce vefatımı, sonra hayatta
olduğumu işitip buraya samimî iki mektup yazmış. ona
benim tarafımdan selâm gönderiniz.
Rab i an:
rüştü’nün çok defadır hususî selâm eden
kahraman biraderi Burhan, eskiden beri, ümmîliğiyle be-
raber, nurlara lüzumlu zamanlarda ehemmiyetli hizmet-
leri için, onu da haslar sırasında her gün ismiyle kazanç-
larımızda hissedar ediyoruz.
Manidar bir tevafuktur ki, ben Hüsrev’in ve sabri’nin
mektupları gelmemesinden küllî endişelerimi yazarken,
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
asa-yı mûsa:
Bediüzzaman Said
Nursî’nin bir eseri.
bedel:
yerine, adına, namına.
birader:
kardeş, erkek kardeş.
Cenab-ı hak:
hakkın ta kendisi
olan şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
civar:
çevre, yöre, etraf.
defa:
kere, kez, yol.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ebeden:
ebedî ve daimî olarak.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
ekser:
en çok, daha ziyade.
evvel:
önce.
evvelce:
daha evvel, daha önce.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
hakikaten:
doğrusu, gerçekten.
hatt-ı kur’ânî:
Kur’ân hattı, yazısı.
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi olan.
hizmet:
görev, vazife.
hususî:
özel.
| 260 | Emirdağ Lâhikası – ı
imlâ:
bir dildeki kelimeleri
usulüne uygun olarak yazma
tarzı.
inşaallah:
Allah izin verirse.
keramet:
Allah’ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
ler veya tabiatüstü hâdiseler.
küllî:
umumî, genel.
mana:
anlam.
manidar:
nükteli, ince manalı.
maslahat:
uygun iş, faydalı iş.
maşaallah:
Allah nazardan
saklasın, ne güzel, Allah koru-
sun.
meselâ:
örneğin.
mesele:
konu.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şe-
kilde.
muhabere:
haberleşme.
mukabele:
karşılıklı okuma.
münasip:
uygun, yerinde.
nüsha:
suret.
rabian:
dördüncü olarak.
razı:
hoşnut olma, kabul etme.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
salisen:
üçüncü olarak.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
saniyen:
ikinci olarak.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
tashihat:
düzeltmeler, tashih-
ler.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
ümmî:
okuma yazması olma-
yan, okumamış.
vasıta:
vesile, neden, aracı.
vefat:
ölüm.
zayi:
elden çıkan, elden çık-
mış, telef olmuş.