bulunan merdumgirizlik hastalığı, o zalimlerin gaddarâne
sıkıntılarıyla ve tarassudlarıyla bende çok şiddetlenmiş.
güya ölmeden evvel hayat-ı içtimaiye cihetinde ölmü-
şüm ki, bu hakikat ve bu sır için hakkımda, has kardeş-
lerim vefat mersiyelerini yazıyorlar.
Hem, buranın havası, benim âsâbıma pekçok dokunu-
yor. Bu kışın bir günü, denizli hapsinin o geçirdiğimiz
kış kadar bana ağır geliyor, beni üzüyor.
evet, nasıl göz, bir saçı kaldırmıyor; aynen öyle de,
şimdiki ruhum ve o durum, bir saç kadar sıkletten, ağır-
lıktan müteessir olduğu hâlde, risale-i nur’un ve şakirt-
lerinin selâmetlerine, onların bedellerine ve yerlerinde
dağ gibi ağır tazyikat ve sıkıntıları memnuniyetle o ruh
omuza çeker, tahammül eder ve şakirâne sabreder diye
size kat’iyen haber veriyorum. Fakat madem acz ve za-
afım ve teessüratım çok ziyadedir; has kardeşlerim beni
medihlerle yüklerimi ağırlaştırmaya bedel, dualarıyla ve
şefkatleriyle ve himmetleriyle ve acımalarıyla yardım
edip yükümü hafifleştirmek lâzımdır. İnayet-i rabbaniye-
nin bir cilvesidir ki, bu şiddetli merdumgirizlik hastalığıy-
la, zalimlerin tecrit-i mutlaklarını hiçe indiriyor, beni ta-
zib etmiyor, bir cihette memnun ediyor.
ì®í
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
asap:
sinirler, sinir sistemi.
bedel:
yerine, adına, namına.
cihet:
yan, yön, taraf.
cilve:
tecelli, görüntü.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
evvel:
önce.
gaddarâne:
zalimce, gaddarca,
merhametsizce, haincesine.
güya:
sanki.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hakikat:
gerçek, doğru.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
himmet:
manevî yardım, ermiş bir
kimsenin manevî yardımı ile biri-
sini koruması, yardım etmesi.
inayet-i rabbanîye:
her şeyin ter-
biye ve idare eden Cenab-ı Hakk’ın
yardımı.
kat’iyen:
katî olarak, kesin olarak,
kesinlikle.
madem:
değil mi ki.
medih:
övmek.
memnuniyet:
memnunluk, sevin-
çli oluş.
merdümgiriz:
insanlardan sıkılan,
kalabalıktan hoşlanmayıp yalnızlık
isteyen.
| 256 | Emirdağ Lâhikası – ı
mersiye:
birisinin ölümü hak-
kında yazılan, teessürü anla-
tan manzume, ağıt.
müteessir:
üzgün.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî
varlık.
sabır:
nefsine hâkim olma, gü-
naha sokacak işlere veya şey-
lere karşı kendini tutma, kö-
tülüğü emredici nefsin
tutkularına karşı direniş gös-
terme.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
sıklet:
ağırlık, yük sıkıntı.
sır:
gizli mana, çıkan anlam.
şakirâne:
şükrederek, şükre-
dercesine.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şefkat:
karşılıksız sevgi bes-
leme, içten ve karşılıksız mer-
hamet.
tahammül:
katlanma, hoş
davranma.
tarassut:
gözetme, göz altında
tutma.
tazip:
azap çektirme, eziyet
etme, sıkıntı verme.
tazyikat:
tazyikler, baskılar,
zorlamalar.
tecrid-i mutlak:
hiç kimse ile
görüşememek, hücre hapsi.
teessürat:
teessürler, keder-
ler, elemler, acılar.
vefat:
ölüm, ölme. (insan hak-
kında.).
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
ziyade:
çok, fazla.