şiddetle teveccüh-i ammeden kaçan ve kardeşlerinin
onun hakkındaki hüsnüzanlarından ve medihlerinden çe-
kinen, beğenmeyen bu bîçare said’e başta dâhiliye Ve-
kili olan sen, Afyon Valisini ve emirdağ zabıtasını musal-
lat edip, hergün bir ay haps-i münferit azabını çektirmek
ve tecrit-i mutlak içinde tek başıyla bir haps-i münferitte
durmaya mecbur etmek, hangi maslahatınız iktiza eder?
Hangi kanun bu dehşetli gadre müsaade eder diye,
hukuk-i umumiyeyi muhafaza eden adliyenin yüksek da-
iresi vasıtasıyla dâhiliye Vekiline beyan ediyorum.
Zulmenbütünhukuk-imedeniye-
denveinsaniyedenveyaşamak
hakkındanmahrumedilen
SaidNursî
ì®í
Œ
88
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerimveBenimHakkımdaBu
GurbetteSamimîAkrabalarımOsman,Mehmed,Hasan
Efendiler!
sizin halisane bana ve risale-i nur’a karşı hiç unutul-
mayacak hizmetinize bir mükâfat-ı âcile olarak Hasan
Feyzi ve sair talebelerin, Çalışkan hanedanına karşı fev-
kalâde teveccühleri ve umum memlekette sizin şerefinizi
neşretmeleri ve ehl-i hakikati size dost yapmakları cihe-
tiyle, benden ziyade risale-i nur ve şakirtlerini himaye
azap:
eziyet, işkence; büyük sı-
kıntı, şiddetli acı.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
beyan:
anlatma, açıklama.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cihet:
yön.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i hakikat:
hakikati arzulayan-
lar, gerçeği bulup onun peşinden
gidenler; Allah adamı.
fevkalâde:
olağanüstü.
gadir:
zulüm, hainlik.
gurbet:
yabancı yere gidip kalma,
doğup büyünülen yerler dışında
kalma.
halisâne:
temiz kalplilikle, samimî
bir şekilde, sırf Allah rızasını göze-
terek.
hanedan:
köklü ve büyük aile.
haps-i münferit:
tek başına olan
| 248 | Emirdağ Lâhikası – ı
hapis.
himaye:
koruma, esirgeme,
muhafaza etme.
hizmet:
görev, vazife.
hüsnüzan:
iyi zan, güzel ka-
naat.
iktiza:
lazım gelme, gerekme.
insaniye:
insanlar.
mahrum:
yoksun.
maslahat:
fayda, maksat.
medih:
övmek.
muhafaza:
koruma.
musallat:
çok rahatsızlık ve-
ren, aşırı derecede sataşan.
mükâfat-ı acile:
acil, peşin,
acele bir mükâfat.
müsaade:
izin.
neşir:
yayım, yayın.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sair:
diğer, başka, öteki.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şeref:
onur, haysiyet.
talebe:
öğrenci.
tecrid-i mutlak:
tam bir yal-
nızlık, hiç kimseyle görüşeme-
mek.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
teveccüh-i amme:
genel te-
veccüh, umumun, herkesin,
halkın yönelişi.
umum:
bütün, herkes.
vasıta:
el, aracı.
zabıta:
şehir güvenliğini sağ-
lamakla vazifeli bulunan idare,
polis.
ziyade:
çok, fazla.
zulmen:
zulümle, haksızlıkla,
zulmederek.