Œ
84
œ
ÇokAziz,ÇokSıddıkveSadıkKardeşlerimveRisale-i
NurCihetindeEminveHalisVârislerim!
Çok manidar ve kuvvetli bir tevafuk ve şakirtlerin sa-
dakatlerine delil, bir zahir keramet-i nuriyeyi beyan et-
meme bir ihtar aldım. Şöyle ki:
Ben vasiyetnamemi yazdığım aynı zamanda, gizli mü-
nafıklar, benim itimad ettiğim hizmetçilerimi zabıta tara-
fından yanıma gelmekten men ettikleri aynı vakitte, fır-
sat bulup, tanımadığım birisiyle, sabık dokuz defadan da-
ha tesirli bir zehir bana yutturdular.
Hem aynı zamanda, tonuslu ve âlim kardeşlerimiz-
den ve buraya kadar geçen sene beni görmek için gelip
görüşmeden giden Hoca Haşmet, Yozgat’tan buraya ya-
zıyor ki: “said vefat etmiş, risale-i nur’un yüz otuz
risalesi muhafaza edilsin. tâ ki, ileride tab edeceğiz.”
Hem aynı zamanda Halil İbrahim’in, vefatım hakkın-
da bir hazin mersiye hükmündeki parlak mektubu,
şakirtleri ağlattırdı.
Hem bu zamana pek yakın, Hüsrev’in, kendi âdetine
muhalif, benim vefatıma dair bir iki mektubunda, iki üç
gün ömür gibi tabirlerle ecelime işaretleri, bir parça beni
müteessir etti. Acaba ben gidiyorum diye endişe ettim.
Hem bu aynı hengâmlarda, en ziyade hayat-ı dünye-
viyedeki vazifemi düşünüp vefatımdan sonra şakirtler
Emirdağ Lâhikası – ı | 243 |
sadık:
sadâkatli, dostluğu ve bağ-
lılığı içten olan.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tab:
kitap basma.
tabir:
yorum, yorumlama.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbi-
rine denk gelme.
vâris:
mirasçı.
vasiyetname:
yazılı vasiyet, bir
kimsenin vasiyetini yazmış olduğu
kâğıt.
vazife:
görev.
vefat:
ölen, ölüm, ölü.
zabıta:
şehir güvenliğini sağla-
makla vazifeli bulunan idare, po-
lis.
zahir:
açık, aşikâr.
ziyade:
çok, fazla.
âdet:
görenek, usul, alışkan-
lık.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim
adamı.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
beyan:
anlatma, açıklama.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
defa:
kere, kez, yol.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
ecel:
her canlının Allah tara-
fından takdir edilen ölüm
vakti.
emin:
inanma, güvenme.
endişe:
kaygı.
halis:
katışıksız, saf, duru.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya
ait olan hayat.
hazin:
hüzünlü, acıklı.
hengâm:
zaman, devir, çağ,
sıra, vakit.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
itimat:
dayanma, güvenme.
keramet-i Nuriye:
Risale-i
Nur’a ait keramet.
manidar:
nükteli, ince manalı.
men:
yasak etme, engelleme.
mersiye:
birisinin ölümü hak-
kında yazılan, teessürü anla-
tan manzume, ağıt.
muhafaza:
koruma.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
münafık:
nifak sokan, iki yüz-
lülük eden, ara bozucu.
müteessir:
üzgün.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sabık:
geçen, önceki.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.