kardeşimiz, daima fevkalâde sadâkatini ve nurlara kuv-
vetli alâkasını muhafaza ediyor. Manidar bir tevafuktur
ki, bilmediği hâlde, nihad’ın orada bulunması ihtimaliy-
le, sabri’ye ait fıkrada demiştim ki: nihad kars’ta ise
Hulûsî ile görüşür mealinde burada söylediğim ve sonra
size yazdığım aynı zamanda, o ikisi şimdiye kadar sükût
ettikleri hâlde, beraber bana mektup yazıyorlar.
Sal i sen:
re’fet kardeşimizin kemal-i sadâkat ve alâ-
kasını ve Hulûsî gibi nurların bir kumandanı olduğunu
gösteren mektubu, Hulûsî’nin mektubunu aldığım zama-
nına tevafuku, lâtif ve sürurlu oldu. o ikisi lâhikaya gir-
sin. Ve re’fet’in masumlara kur’ân okutması ve kendisi
Lem’alar
ile, yazmak ve okumakla meşgul olması ve be-
nim hastalığımın şifasına o masumlarla dua etmeleri, bir
merhem gibi hastalığıma ferah ve hiffet verdi.
Ve Rab i an:
Yazıda, merhum Âsım’a benzeyen Ya-
kup Cemal’in hayatta olduğunu ve hayatta ise nurlarla,
o güzel kalemiyle hizmet ediyor mu, bilemediğim için,
çok defa hazinâne ve müteessifâne düşünüyordum.
Hadsiz şükrolsun ki, hem hayatta, hem nurlara hizmet-
te, hem sadâkatte olduğunu gösteren bir mektubunu al-
dım, elhamdülillâh dedim.
ì®í
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
defa:
kere, kez, yol.
elhamdülillâh:
Allah’a şükür.
| 250 | Emirdağ Lâhikası – ı
ferah:
gönül açıklığı, sevinç,
sevinme.
fevkalâde:
olağanüstü.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hazinâne:
hüzünlü bir şekilde,
üzücü.
hiffet:
hafiflik.
hizmet:
görev, vazife.
ihtimal:
olabilirlik.
kemal-i sadâkat:
sadâkatin
son derecesi, tam bağlılık, ku-
sursuz sadâkat.
kumandan:
komutan.
lâhika:
ek, ilave.
lâtif:
hoş.
manidar:
anlamlı, manalı,
mana taşıyan.
masum:
küçük çocuk.
meal:
mana, anlam, mefhum.
merhem:
ilaç; acıyı, kederi
teskin eden şey.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgi-
lenen.
muhafaza:
koruma.
müteessifâne:
müteessif ola-
rak, eseflenerek, kederlene-
rek.
rabian:
dördüncü olarak.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
salisen:
üçüncü olarak.
sükût:
susma, sessiz kalma.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şifa:
deva, ilaç.
şükür:
teşekkür.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.