Œ
90
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-ı ima-
niye bana görünüyor. telif zamanı tamam olması hik-
metiyle, ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikatı
avlayamadım. Vâzıhan ifade ve ihsas etmek için bekle-
dim, muvaffak olamadım. Şimdi gayet kısa bir işaretle, o
çok geniş ve çok uzun hakikattan kısacık bahsedeceğim.
(1)
p
ø'
ªr
Ms
ôdG p
In
Qƒo
°U »'
`?n
Y n
¿Én
°ùr
fp
’r
G n
?n
?n
N %G s
¿p
G
hadisi, hem
cevamiü’l-kelimden, hem müteşabih hadislerdendir. pek
büyük ve küllî nüktesi, benim kalbime, Hülâsatü’l-Hülâ-
sa ile Cevşenü’l-kebir’i okuduğum vakit zahir oldu. Ben
de, o acip ve çok güzel nükteyi kaçırmamak için, şifre-
ler, işaretler nev’inden Hülâsatü’l-Hülâsa’nın on yedinci
mertebesi olan “kur’ân lisanıyla şahadet” ve on sekizin-
ci mertebesi olan “kâinat lisanıyla şahadet” ortasında o
şifreli işaretleri şöyle koydum:
p
ón
Mn
’r
G o
óp
Mn
ƒr
dG p
Oƒo
Lo
ƒr
dG o
Öp
LGn
ƒr
dG *G s
’p
G n
¬'
dp
G n
’
Én
¡p
JÉs
«u
°ùp
Mn
h Én
¡p
JÉn
«n
M p
äÉn
ªp
?n
µp
H p
ás
«p
fÉn
°ùr
f/
’r
G p
án
?p
?n
ër
dG p
¿Én
°ùp
?p
H
Én
¡p
bn
Ór
Nn
CGn
h Én
¡p
JÉn
Øp
°U p
äÉn
ªp
?n
µp
Hn
h Én
¡p
às
«p
J'
Gr
ôp
en
h Én
¡p
às
«p
°SÉn
«r
?p
en
h Én
¡p
JÉs
«p
én
°Sn
h
p
án
©p
eÉn
ér
dG Én
¡p
às
«p
bƒo
?r
în
e p
äÉn
ªp
?n
µp
Hn
h Én
¡p
às
«p
fÉn
f n
CGn
h Én
¡p
às
«p
àr
°Sp
ôr
¡p
an
h Én
¡p
àn
an
Óp
Nn
h
Emirdağ Lâhikası – ı | 251 |
yan, mecazî manaya elverişli olan
ayet ve hadisler.
nev:
tür, çeşit.
nükte:
ince manalı, ancak dikkatle
anlaşılabilen mana veya söz.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alamet, işaret.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
vazıhan:
açık olarak, açıkça, açık
açık, aşikâr, açık şekilde.
zahir:
açık, aşikâr.
ziyade:
çok, fazla.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
Cevşenü’l-kebir:
büyük zırh
anlamındaki Hz. Muhammed
(asm) Efendimize vahiyle ge-
len, Esma-i Hüsna’yı içine alan
emsalsiz bir münacat ve ben-
zersiz bir dua.
defa:
kere, kez, yol.
ehemmiyetli:
önemli.
gayet:
son derece.
hadis:
Peygamberimizin sözü.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikat-ı imaniye:
imana ait
olan gerçek.
hikmet:
gaye, maksat.
ihsas:
hissettirme, sezdirme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
küllî:
umumî, genel, bütün
olan.
lisan:
dil.
mertebe:
derece, basamak.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
müteşabih:
manası açık olma-
1.
Muhakkak Allah insanı suret-i Rahman’da yaratmıştır. (Müsned, 2:244, 251, 315; Buhari, İs-
ti’zan: 1; Müslim, Birr: 115, Cennet: 27.)