o mektubu aldım, dedim: İbrahim Halil’in sadakati,
keramet derecesine çıkmış.
Sani yen:
Feyzi ve emin’in mektubu, benim çok en-
dişelerimi izale etti. evet, bu iki kardeşimizin sadakatleri
ve hizmetleri ve risale-i nur’a sahabetlerinin çok ehem-
miyeti var. Ve hapishanede dokuz ayda dokuz sene ka-
dar kıymettar hizmet eden Hilmi ve sadık ve İhsan ve
Beşkardeş namında risale-i nur’a kalemiyle çok hizmet
eden ihtiyar tahsin gibi ve Feyzi ve emin’in mektubun-
da işaret edilen umum o civarda çok alâkadar olduğum
kardeşlerimin hizmet-i nuriyede devamları, beni sürurla
ağlattırdı. Fakat öz kardeşim Abdülmecid, beni çok me-
rak ediyor; görüşemediğim buranın müftüsünden, hâlimi
anlamaya çalışıyor. Bundan sonra Feyzi ve emin’in
üçüncüsü Abdülmecid olsun. safranbolu kahramanların-
dan aldıkları lüzumlu mektupları ona da göndersinler.
Hem, benim tarafımdan ona yazsınlar ki: eski said’in
birinci talebesi bulunduğun gibi, yeni said’in dahi Hulû-
sî ile beraber yine birinci safta talebelerisiniz.
Hem benim hakkımda musibet ve fena haberleri aldı-
ğı vakit, merhum pederim Mirza (
rH
) gibi olsun, merhu-
me validem nuriye (
rH
) gibi olmasın. Çünkü eski zaman-
da, dağdağalı hayatımda hakkımda acip havadisler pe-
der ve valideme ihbar ediliyordu. “sizin oğlunuz öldü ve-
ya vuruldu veya hapse girdi” gibi fena haberleri babam
işittikçe, keyifleniyordu, gülüyordu. derdi:
Emirdağ Lâhikası – ı | 239 |
seme.
saniyen:
ikinci olarak.
sürur:
sevinç, mutluluk.
talebe:
istekli, öğrenici.
umum:
bütün, herkes.
valide:
ana, anne.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
civar:
çevre, yöre, etraf.
dağdağa:
gürültü, patırtı, bey-
hude telâş ve ıztırap.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
fenâ:
kötü, uygun olmayan.
havadis:
haberler.
hizmet:
görev, vazife.
hizmet-i Nuriye:
Nur hizmeti,
Risâle-i Nur için çalışma.
ihbar:
haber verme, bildirme.
ihtiyar:
yaşlı.
izale:
yok etme, ortadan kal-
dırma.
keramet:
Allah’ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
ler veya tabiatüstü hâdiseler.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
merak:
endişe.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
merhume:
vefat etmiş, rah-
mete kavuşmuş kadın.
musibet:
felaket, bela.
müftü:
İl ve ilçelerde din işle-
rine bakan ve dinî meselelerle
ilgilenen görevli kimse.
nam:
ad.
peder:
baba.
peder:
baba.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
saf:
dizi, sıra.
sahabet:
sahip çıkma, benim-