yapan ve yanında mevcut bulunan zatlar, bir cilt içine
alıp, ikinci vazife-i imaniye olan mu’cizatları zeyilleriyle
beraber tedarikine başlasınlar. Veyahut geri kalanlara
yardım etsinler. elinden geldiği kadar güzel ve tashihli
yazılmalı.
Hami sen:
Âlimlerden sonra muallimler risaleye ih-
tiyaçlarını hissetmeye başladıklarını çok emareler var.
Bir emare budur: İstanbul’da din konferansında okumak
niyetiyle
Ayetü’l-Kübra
risalesini istemeleridir.
re’fet kardeş, sen de çok safalar geldin ve risale-i
nur yazısıyla meşguliyetin beni cidden sevindirdi. Hulûsî
ve sabri gibi senin de suallerinin risale-i nur’da ehem-
miyetli neticeleri ve tatlı meyveleri var. senin yanında
bulunan ve risalelerde kaydedilmeyen ilmî parçaları mü-
nasip yerlerde veya lâhikada yazarsınız.
kardeşlerim,
Asa-yıMûsa
mecmuasının yazmasında
bir tedbir hatırıma geldi. taksimü’l-a’mal ile beş altı zat,
aynı kıt’ada her biri bir kısmını yazsın; daha çabuk ve da-
ha kolay olur. Hem usandırmaz, hem büyüklüğü için
yazmak cesaretini kırmaz. tahmin ederim ki, bu çok
ehemmiyetli vazife-i nuriye tam ileri gitmemesi bu se-
beptendir. Yazısı güzel olanlar, herhâlde bu yeni tedbir-
le o vazifeye çalışmalı.
kardeşlerim, çok dikkat ve ihtiyat ediniz. sakın, sakın
hocalarla münakaşa etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar
musalâhakârâne davranınız. enaniyetlerine dokunma-
yınız. Bid’at taraftarı da olsa ilişmeyiniz. karşımızda
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
asa-yı mûsa:
Bediüzzaman Said
Nursî’nin bir eseri.
bid’at:
dinin aslında olmayıp son-
radan icat edilen şeyler, yeni âdet.
cidden:
şaka olmayarak, gerçek-
ten, ciddî olarak.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
| 230 | Emirdağ Lâhikası – ı
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
hamisen:
beşinci olarak, be-
şincisi, beşinci derece.
ihtiyat:
tedbirli hareket etme.
kıt’a:
parça, cüz.
lâhika:
ek, ilave.
mecmua:
tertip ve tanzim
edilmiş şeylerin hepsi, kolek-
siyon.
meşguliyet:
meşgul olma, bir
iş yapma.
muallim:
ders veren, öğret-
men.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah ta-
rafından verilip, yalnız pey-
gamberlerin gösterebilecekleri
büyük harika işler.
münakaşa:
tartışma.
münasip:
uygun.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
safa:
rahat ve huzurlu olma,
gönül şenliği.
sual:
soru.
taksim-i a’mal:
iş bölümü, iş-
lerin paylaşılması.
taraftar:
benimseyen, isteyen.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
tedarik:
sağlama, temin etme,
karşılama.
tedbir:
önlem, yol, çare.
vazife:
görev.
vazife-i imaniye:
imanla ilgili
vazife, iman vazifesi.
vazife-i Nuriye:
Risale-i Nur
vazifesi, hizmeti.
zat:
kişi, şahıs.
zeyil:
ek, bir eserin devamı
olarak yazılan kısım.