Œ
97
œ
dâhiLiYE VEkiLi hiLmi UraN BEYE mErhUm
saLih YEŞiL TaraFıNdaN YaZıLaN mEkTUBUN sUrETi:
Yazıları yanlış telâkki ve tefsirlere uğratılmakla seneler-
den beri çember içinde yaşatılan ve sâfi, samimî bir insan
ve Müslümanlıktan başka hiçbir maksadı bulunmayan Be-
diüzzaman Molla Said nam masumun, ya bulunduğu yer-
de veya Ankara’ya nakil ile orada hayat ve huzurunun mu-
hafazası için sırf insaniyet namına yazılmış olan bu mah-
rem ricanameyi bizzat okumak nezaketinde bulunur ve
genç zamanında yaptığı, unutulan hizmetlerine mükâfaten
ihtiyar hâlinde bu adamı serbest bir ölüm hayatına kavuş-
turmak lütfunu, diriğ buyurmazsanız, zat-ı keremkârlarına
en büyük hürmetlerimi sunar, minnettarınız olurum.
Molla Said Kimdir?
el’an Afyon’un emirdağı kazasında ikamete memur
olan Molla said, doğumundan itibaren türk kardeşleri
arasında yaşamış, türk seciyesiyle perverde olmuş,
Umumî Harbde kafkas’ın karlı dağlarında kahraman as-
kerlerimiz arasında gönüllü alay kumandanı olarak mü-
cahede ve irşat için dolaşıp büyük bir harb madalyası al-
mış, sarıkamış taarruzunda, Bitlis’in sukutunda yaralı ol-
duğu hâlde esir olup senelerce rus garnizonlarında çile
çekmiş, firar edip İstanbul’a gelerek ilmî kudretine bina-
en dârülhikmeti’l-İslâmiye azalığında bulunmuş, kuva-i
Milliye ihdasında halkı mücahedeye teşvik etmiş, Büyük
Millet Meclisinin ilk senesinde Ankara’ya gelerek Hacı
Bayram misafirhanesinde birçok mütereddit kimselere
Emirdağ Lâhikası – ı | 267 |
kaza:
ilçe.
kudret:
ehil ve muktedir olma.
kuva-i milliye:
millî kuvvetler, İs-
tiklâl Harbinde Anadolu’da kurulan
hükümet ve bu hükümetin askerî
kuvveti, millî kuvvet.
lütuf:
iyi muamele, iyilik, iyi, yu-
muşak, dostça davranış.
madalya:
büyük işler başaran, ya-
rarlılık gösteren, kahramanlıkları
görülen kimselere verilen nişan.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
minnettar:
bir iyiliğe karşı teşek-
kür duygusu içinde olan.
muhafaza:
koruma.
mücahede:
din düşmanlarına
karşı savaşma, İslâmiyet uğruna
savaşma, cihat.
mükâfaten:
mükâfat olarak, kar-
şılık olarak, ödül olarak.
mütereddit:
tereddüt eden, ka-
rarsız.
nam:
ad, yerine.
nezaket:
naziklik, incelik; dikkat
gerektiren, önem arz eden.
perverde:
beslenmiş, terbiye edi-
lip yetiştirilmiş, eğitilmiş.
ricaname:
bir iş için yazılan rica
mektubu.
safî:
samimî, saf.
samimî:
içten, candan, gönülden.
seciye:
karakter, huy, tabiat.
suret:
nüsha, kopya.
sükût:
düşme, düşüş, aşağı inme.
taarruz:
düşman kuvvetlerini ge-
riletmek, kaçırtmak için yapılan
saldırı, hücum.
tefsir:
Yorum, şerh.
telâkki:
anlama, anlayış.
Umumî harp:
genel savaş, dünya
savaşı.
zat-ı kerîm:
cömert zat, kerem
sahibi Allah.
alay:
üç tabur piyade veya
beş bölük süvari askerinden
oluşan askeri kuvvet.
aza:
üye.
Bediüzzaman:
zamanın, çağın
eşsiz güzelliği.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
bizzat:
kendisi, şahsen.
çile:
eziyet, sıkıntı.
dârülhikmeti’l-islâmiye:
1918-1922 yılları arasında bü-
yük hizmetler yapmış olan İs-
lam akademisi veya Yüksek
İslam Şurası manasındaki dinî
müessese.
diriğ:
menetme, önleme.
elan:
şimdi, şimdiki hâlde; he-
nüz, hâlâ, daha, bu ana kadar,
şu anda.
esir:
tutsak.
firar:
kaçma, gizlice gitme.
garnizon:
askerî birliklerin bu-
lunduğu şehir.
harp:
savaş.
hürmet:
saygı.
ihda:
kurma, meydana ge-
tirme.
ikamet:
oturma, bir yerde
kalma.
insaniyet:
insanlık, insanlık
mahiyeti.
irşat:
doğru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
itibaren:
den beri, ...den baş-
layarak, itibar ederek.