risale-i nur, onun her müşkülünü halledebilir. Halisâne,
teslimkârane ona çalışsın, onu dinlesin.
Medrese-i nuriyenin eski ve yeni kahramanlarından
Marangoz Ahmed’in mektubu, üç dört cihetten beni
mesrur ve minnettar eyledi. o medresenin baş talebesi
namını verdiği Ahmed ise, hem şehit Hafız Ali’nin vazi-
fesini yaptığını, hem süleyman gibi kıymetli kardeşiyle
ve küçük kerimesiyle üç tane
Asa-yıMûsa
’yı yazmaları
ve mübarek Hasan dayının hafîdi olması, beni meraktan
kurtardı, hem çok memnun eyledi. Cenab-ı Hak ona şi-
fa ve onlara muvaffakiyet ve saadet versin. Âmin. Âmin.
Merhum Hafız Mehmed’in iki kardeşi o merhumun
vazifesini yapmaları ve Mustafa’nın yazısı, Hüsrev’in tat-
lı hattına mutabık gelmesi, benim nazarımda, yeniden iki
Hafız Mehmed’i bulmuş kadar memnun oldum.
kahraman marangozun gayretiyle gökdereli Hatip,
risale-i nur’a üç oğluyla beraber talebe olup yazmaya
başlamalarıyla, hem onları, hem marangozu, hem köy-
lerini tebrik ederiz. Ve marangozun onlara söylediği
manzumesini lâhikaya geçirdik.
Atabeyli alîl (kötürüm) Ali osman’ın yazdığı uzun
mektubu ve
Asa-yıMûsa
risalesi ve nurların neşrinde
cidden tesirli çalışması ve hizmet-i nuriyede çok çalışkan
Çilingir Ali ile ve dayısı Hasan’ın ona yardım etmesi ve
mübarek hülyaları ve tevafukları bizleri ferahlandırdı.
Emirdağ Lâhikası – ı | 273 |
nazar:
bakış; düşünce, fikir.
neşir:
yayım, yayın.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap, broşür.
saadet:
mutluluk.
şehit:
vatan, bayrak, inanç gibi
yüce değerler uğrunda ölen Müs-
lüman kimse.
şifa:
bedenî ve ruhî bir hastalığın
son bulması, sağlığına kavuşma.
talebe:
talep eden, öğrenci.
teslimkârâne:
teslim olarak, tes-
lim olana yakışır şekilde.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbi-
rine denk gelme.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
Cenab-ı hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
cidden:
ciddî olarak, gerçek
olarak.
cihet:
görüş, görüş açısı.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç,
sevinme.
hafit:
evlat oğlu, torun.
hâl:
kaldırma, hal’ etme.
halisâne:
temiz kalplilikle, sa-
mimî bir şekilde, sırf Allah rı-
zasını gözeterek.
hatip:
camide hutbe okuyan
kimse.
hat:
yazı-çizgi.
hizmet-i Nuriye:
Nur hizmeti,
Risâle-i Nur için çalışma.
hülya:
hayal.
kerîme:
kız evlât, kız çocuk.
Lâhika:
Risale-i Nur mektup-
larının toplandığı eser.
manzume:
vezinli, kafiyeli söz,
şiir, eser.
medrese:
ders okutulan yer.
medrese-i Nuriye:
nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
mesrur:
sevinçli, memnun.
minnettar:
bir iyiliğe karşı te-
şekkür duygusu içinde olan.
mutabık:
birbirine uyan, uy-
gun.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
müşkül:
güçlük, zorluk.
nam:
ad, isim.