lâzımken, en ziyade çekinen, onlardan resmî vazifeyi
alanlardır?”
Şimdi birden hatıra gelen cevabın biraz kısmını beyan
etmek lâzım geldi.
Ev ve l â:
gizli münafıklar, aleyhimizde büyük makam-
larda olanların bir kısmını istimal ederek resmî bir tarzda
şiddetli propaganda etmelerinden, bütün resmî memur-
lar ürkmeye ve çekinmeye mecbur olmuşlar. onlar için-
de dahi enaniyetli ve evhamlı ve bid’aları kabul eden ho-
calar, daha ziyade çekinmeye başlamışlar, kendilerine
bir özür, bir bahane aramışlar.
risale-i nur’dan İşarat-ı seb’anın bid’acılara şiddetli
tokadı ve sekizinci ve on sekizinci lem’ada İmam-ı
Ali’nin (
rA
) ercüze’de, ulemaü’s-su’ hakkında dehşetli to-
kadı; ve bid’alara bir derece ve bir cihette müsait olan
Vehhabîlik mezhebini perde altında kabul edenler, Yirmi
sekizinci Mektubun, Vehhabîler hakkındaki meselenin
tokadı; ve kur’ân tercümesini yapan ve kur’ân yerinde
tercümesinin okunmasına cevaz gösterenlere risale-i
nur’un şiddetli tokatları, ve derd-i maişet zarureti ve
mevki-i içtimaîde haysiyetini düşünmeleri sebebiyle ho-
calar, hatta İstanbul’un eskide dost hocaları, kaçmaya ve
az bir kısmı, tenkide çalışmaya, hatta, Âl-i Beyt ve
İmam-ı Ali’ye adavetleri bulunan müfrit Vehhabîlik hesa-
bına risale-i nur’un Âl-i Beyt ve İmam-ı Ali’nin bir ma-
nevî hediyesi ve eseri olmasından, itiraz etmeye başla-
mışlar. Fakat biz, İstanbul âlimlerinden kızmıyoruz, belki
Emirdağ Lâhikası – ı | 283 |
edilerek suçun affedilmesi, bağış-
lanması.
propaganda:
bir inanç, düşünce,
doktrin vb. ni başkalarına tanıt-
mak, benimsetmek amacını gü-
den ve çeşitli vasıtalarla yapılan
faaliyet.
resmî:
devlet adına olan.
resmî:
devletin olan, devlete ait,
devletle ilgili.
tarz:
biçim, şekil.
ulemaüssû:
kötü alimler, dünyayı
dine tercih eden âlimler.
vazife:
iş, memuriyet.
zaruret:
zorunluluk, mecburiyet.
ziyade:
fazlasıyla.
ziyade:
gerekenden fazla.
adavet:
düşmanlık, husumet.
aleyh:
karşı, karşıt.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim
adamı.
bahane:
asıl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
bid’at:
bid’atlar, sonradan
meydana çıkan şeyler.
bid’a:
dinin aslına uymayan
adet ve uygulamalar.
cevaz:
caiz olma, izin, ruhsat,
yapılmasına teşvik olunma-
yan, ancak mâni de olunma-
yan iş.
cihet:
görüş, görüş açısı.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
derd-i maişet:
geçim derdi ve
zorluğu, geçim sıkıntısı.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
evvelâ:
öncelikle.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
istimal:
kullanma.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
manevî:
maddî olmayan, içe
ait, mana ile ilgili.
mesele:
konu.
mevki-i içtimaî:
sosyal mevki,
makam.
mezhep:
dinde tutulan yol,
dinde anlayış ve ibadet yolu.
müfrit:
ifrat eden, bir konu
veya bir işte aşırıya kaçan.
münafık:
nifak sokan, arabo-
zucu; kalbinde küfrü gizlediği
halde Müslüman görünen.
müsait:
izin veren, müsaade
eden.
özür:
böyle sebeplerin kabul