ve oradaki komşularıma ricalen ve nisaen binler selâm
ve dua ederim ve mübarek aylarda dualarını isterim.
Bahri ve evlâtları üç
Asa-yıMûsa
yazdıklarını şimdi ha-
ber aldım. Muhacir Hafız Ahmed ile Barla’da kardeşleri-
mizin hesabına hem kâzım’ın, hem berber Mehmed’in
ciddî halisâne mektupları lâhikaya girmeye hak kazan-
dılar. Ve Bahri’nin güzel manzumesi, küçük bir Medre-
se-i nuriye hesabına tam girebilir.
Medar-ı hayret bir lâtif inayettir ki, Büyük Mustafa’yı
(
rH
) aynen merhum Abdurrahman gibi hem sadakatiyle,
hem kalemiyle, hem iktidarıyla nurlara hizmet edeceği-
ni kalbime ihtar edilmesiyle o zamanda Abdurrahman’ın
vefatını unutmaya çalıştım. Hakikaten küçük Ali, o hatı-
ra-i gaybiyeyi kalem cihetinde dahi tam tamına tasdik et-
tirdi. kardeşinin kalemini kendisi aldı. sarı bıçağı, elmas
kılıcı yaptı. demek o zaman, onu da mübarek Musta-
fa’nın ruhunda hissetmiştim.
Hem Muhacir Hafız Ahmed’i hem bana, hem nurla-
ra alâka ve sadakat noktasında nurların birinci talebesi
ve fedakâr bir naşiri kalben hissetmiştim. Hâlbuki kalem-
le hizmete muvaffak olamadı. Çok defa o gaybî hissimi
tahattur ederdim. sonra, birden hem oğlu kâzım, hem
damadı Bahri, hem diğer damadı berber Mehmed ondan
his ve ümit ettiğim metînane hizmeti fevkalâde bir alâka
ve sadakatle tam tamına yerine getirmeye, çalışmaya
Emirdağ Lâhikası – ı | 285 |
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
metinâne:
metanetle, metîn bir
şekilde, sağlamlıkla.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
naşir:
eser, neşreden, yayınlayan,
dağıtan.
nisâ:
kadınlar.
ricalen:
erkekler.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
tahattur:
hatıra gelmek, hatırla-
mak.
talebe:
öğrenci.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
vefat:
ölüm.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
cihet:
yan, yön, taraf.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
elmas:
çok kıymetli bir mü-
cevher.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, feda
eden.
fevkalâde:
olağanüstü.
gayp:
his ve aklın ötesinde ka-
lan, insan tarafından kavrana-
mayan.
hakikaten:
doğrusu, gerçek-
ten.
halisâne:
temiz kalplilikle, sa-
mimî bir şekilde, sırf Allah rı-
zasını gözeterek.
ihtar:
dikkatini çekme, hatır-
latma, uyarı.
iktidar:
güç, idareyi elinde bu-
lundurma.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
kalben:
kalp ile, kalpten; içten
ve samimî olarak.
Lâhika:
Risale-i Nur mektup-
larının toplandığı eser.
lâtif:
tatlı, şirin.
manzume:
vezinli, kafiyeli söz,
şiir, eser.
medar-ı hayret:
hayret se-
bebi, hayrete sevk eden.
medrese-i Nuriye:
nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.