gecesinde, tâ sabaha kadar yanımda kaldı. Ben yatarken
başıma geldi, Allahaısmarladık nevinden başımı okşadı,
sonra çıktı gitti. İkinci gün, ben teessüf ederken, yine gel-
di, bir gece daha kaldı. demek bu mübarek kuş, hem
Asa-yıMûsa
’yı, hem Beratımızı tebrik etmek istedi.
ì®í
Œ
114
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
kastamonu Hüsrev’i ve süleyman rüştüsü olan Meh-
med Feyzi ve emin’in, üstadlarının kastamonu’daki ha-
yatımın bir tarihçesini, hüsnüzanla haddimden çok fazla
senalarını tebdil etmeyerek kabulümün sebebi şudur ki:
Bugünlerde Afyon’un büyük memuru, bir çavuşu ba-
na ihanete vasıta yapıp güya teveccüh-i ammeyi hakkım-
da kırarak, tâ bu vilâyet, denizli, Isparta gibi nurlara tam
sahip çıkmasın ve nurlar parlamasın. gerçi ben taham-
mül ettim, fakat buranın yeni şakirtlerinin teessürlerin-
den müteessirdim. düşünürken, Mehmed Feyzi’nin bu
samimâne ve âlimâne, hürmetkârâne mektubu o herifin
ve o âmirinin ihanetlerini yüzlerine vurup hiçe indirerek,
teessüratımı tam sildi, süpürdü. Binler derece o iki bed-
bahttan yüksek olan iki nurcunun böyle medih ve hür-
metleri, onların kanunsuz cebir ve ihanetlerinin aynı za-
manda tam tamına tevafuku, Feyzi ve emin’in sadakat-
lerinin bir kerameti olduğuna kanaat ettiğimdir.
ì®í
âlimane:
bilerek, bilene yakışır
tarzda.
amir:
büyük memur, memurun
üstü.
aziz:
değerli.
bedbaht:
bahtsız, talihsiz, zavallı.
Berat:
Berat Gecesi.
gerçi:
her ne kadar.
güya:
sanki.
hürmet:
riayet, ihtiram.
hürmetkâr:
hürmet eden, saygılı.
hüsnüzan:
iyi fikirde bulunup, iyi
olacağını düşünmek.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
keramet:
ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikir.
| 294 | Emirdağ Lâhikası – ı
medih:
övmek.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
müteessir:
teessüre kapılan,
hüzünlü, kederli, mahzun.
nev:
tür, çeşit.
Nur:
Risale-i Nur eserlerinin
her biri.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
samimâne:
samimî bir şe-
kilde, gönülden gelen bir ta-
vırla.
sena:
methetme, övme.
sıddık:
çok doğru, çok dürüst.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karşı
koyabilme, katlanma.
tebdil:
değiştirme, dönüş-
türme.
teessüf:
üzülme, acı duyma.
teessür:
kederlenme, üzülme,
acı duyma.
teessürat:
teessürler, keder-
ler, elemler, acılar.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
teveccüh-i amme:
genel te-
veccüh, umumun, herkesin,
halkın yönelişi.
üstat:
öğretici; muallim, öğret-
men, usta, sanatkâr.
vasıta:
alet, araç.
vilayet:
il.