bir cihette memnunuz. Çünkü başkalara nispeten ilişmi-
yorlar.
Hem merhum Fetva emini Ali rıza ve merhum Ah-
med Şirani ve merhum Şevket efendi ve merhum Meh-
med Âkif gibi insaflı, risale-i nur’u fevkalâde takdir ve
tahsin eden o muhterem ve merhum zatların hatırı için,
biz İstanbul hocalarına dostuz, onlardan gücenmeyiz. İn-
şaallah, bir zaman Yirminci lem’a-i İhlâs kendini onlara
okutturacak, o eski dostları da yeni dostlar yapacak.
kardeşlerim, herkes sizin gibi sebatkâr olamaz. perde
altında nurcuların kuvve-i manevîyelerini kırmak için ba-
zı hocalar vasıta oluyorlar. Aldanmayınız ve sarsılmayı-
nız ve onlarla münakaşa etmeyiniz. Mümkün oldukça
dostane muamele ediniz, “Biz onlarla kardeşiz” deyiniz.
Ve bu pusuladaki noktaları unutmayınız, tâ sizi aldatma-
sınlar.
Hüsrev’in himmetiyle daireye giren ve nurun yeni
şakirtlerinden bana mektup yazan Hatice ve rabia, has-
lar içinde kabul edildiler. Ve çok alâkadar olduğum Bar-
la’da hararetle Bahri ve evlâdı ve eyyub ve Ali ve Meh-
med ve süleyman’ların gayretleriyle nurlar dersine çalış-
maları beni sevinçle ağlattırdı. Ben bütün Barla halkına,
hususan süleyman’lar ve Bahri ve Mehmed’ler ve Mus-
tafa’lar, eski zamanda nurlara kıymettar hizmet eden
Şamlı Hafız tevfik ve mübarek Hafız Halid ve İmam
Hakkı efendi ve Muhacir Hafız Ahmed ve evlâdı ve ah-
fadı ve Şem’i ve bana çok hizmet eden Abdullah Çavuş
ahfat:
yardımcılar, hizmetkârlar.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
cihet:
görüş, görüş açısı.
dostâne:
dostlukla, dostça.
evlât:
oğul, kız, çocuk.
Fetva Emini:
şeyhülislâmlıkta
fetva işleriyle meşgul olan daire-
nin başkanı.
fevkalâde:
olağanüstü.
| 284 | Emirdağ Lâhikası – ı
hararet:
ateşlilik, coşkunluk,
heyecanlılık.
himmet:
çalışma, çabalama,
gayret gösterme, emek sarf
etme.
hususan:
bilhassa, özellikle.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kuvve-i manevîye:
manevî
güç, moral.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
muamele:
birbiriyle iş yapma.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
mübarek:
beğenilen, sevilen,
kızılan, şaşılan kimse veya şey
hakkında söylenir.
münakaşa:
tartışma.
nispeten:
nispetle, kıyaslaya-
rak.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
sebatkâr:
sebat eden, sö-
zünde ve kararında duran,
vazgeçmeyen, sebatlı.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tahsin:
aferin deme, alkış-
lama.
takdir:
beğenme.
vasıta:
alet, araç.
zat:
kişi, şahıs, fert.