Emirdağ Lâhikası - page 276

Ev ve l â :
sualleri, çok nurlu hakikatlerin zuhuruna ve-
sile olan re’fet’in, hem masumlara kur’ân ve nurları
ders vermesi, hem kendisi nur lem’alarıyla meşgul ol-
ması, hem tashihatta bana ve Hüsrev’e yardım etmesi,
hem İstanbul’da
Asa-yıMûsa
’nın insaflı âlimlerin ellerine
geçmesine çalışması çok şayan-ı tebriktir. Ve yeni suali-
ne şimdi cevap verilmez, daha zamanı gelmemiş.
kahraman Burhan’ın serbest Fırkasının reisine verdi-
ği cevap güzeldir. evet, nurcular, siyasetlerle alâkaları
olmaz. Yalnız iman hakikatleriyle bütün hayatları bağlı-
dır. Şimdiye kadar gizli komiteden, siyaseti dinsizliğe ve
zındıkaya alet edenler, istibdad-ı mutlakla nurcuları ezdi-
ler. İnşaallah, bir sebep çıkar
(HaşİYe)
o istibdadı kıracak,
masum ve mazlum nurcuları kurtaracak. Fakat çok dik-
kat ve ihtiyat lâzımdır. risale-i nur, dünyada her cereya-
nın fevkinde bulunması ve umumun malı olması cihetiy-
le, bir tarafa tâbi ve dâhil olmaz. Belki mütecaviz dinsiz-
lere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihti-
yat kuvveti hükmünde onlara bir nokta-i istinat olur. Fa-
kat siyaset hesabına değil, belki nurların intişarı ve mas-
lahatı hesabına, bazı kardeşler, nurlar namına değil, bel-
ki kendi şahısları namına girebilir. Hususan, mübarek Is-
parta’nın şimdiye kadar nurlar medresesi olması ve mu-
arızların dahi ona çok ilişmemesi noktasında, dâhilde ta-
rafgirâne vaziyet almamak, muterizlerin nedametine ve
hakikate dönmelerine bir vesile olabilir. siz daha iyi bi-
lirsiniz.
HaşİYe:
demokrat çıktı, bir derece kırdı.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset ha-
reketi.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dâhil:
içine girme, sokma.
evvelâ:
öncelikle.
fevkinde:
üstünde.
hakikat:
gerçek, doğru.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihtiyat:
tedbirli hareket etme.
iman:
inanç, itikat.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
intişar:
yayılma, dağılma, neşro-
lunma.
istibdat:
idarede görülen her türlü
kanun dışı tazyik, baskı.
istibdat-ı mutlak:
hiç bir hak ve
hürriyeti tanımayan tam baskı,
tam diktatörlük.
| 276 | Emirdağ Lâhikası – ı
komite:
kötü bir maksat için
toplanmış topluluk, cemiyet.
maslahat:
fayda, maksat.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
mazlum:
zulüm görmüş, hak-
sızlığa uğramış.
medrese:
ders okutulan yer.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
muteriz:
itiraz eden, karşı çı-
kan, itirazcı.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mütecaviz:
tecavüz eden, sa-
taşan, saldıran; sarkıntılık
eden.
nam:
yerine, vekillik.
nedamet:
pişmanlık.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası, güvenme ve itimat nok-
tası.
Nur:
Risale-i Nur eserlerinin
her biri.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
sual:
soru.
şayan-ı tebrik:
tebrik etmeye,
kutlamaya değer.
tâbi:
birinin arkasından giden,
ona uyan, itaat eden.
tarafgirâne:
taraf tutarcasına,
bir tarafı destekleyerek.
tashihat:
düzeltmeler, tashih-
ler.
umum:
herkes, bütün insan-
lar, bütün halk.
vaziyet:
durum.
vesile:
bahane, sebep.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
zuhur:
görünme, belli olma,
ortaya çıkma.
1...,266,267,268,269,270,271,272,273,274,275 277,278,279,280,281,282,283,284,285,286,...1032
Powered by FlippingBook