Emirdağ Lâhikası - page 282

benim hanemdir, bana vermiş ve güneş lâmbamdır diye-
bilir.
demek bazı fevkalhad, harika ve akıl haricindeki bir
kısım sevaplar, bu mezkûr hakikate bakar.
Hem İslâmiyette her sevabın, her fazilet-i a’malin en
evvel mazharı ve bizlerin bir duada bir zerre sevabımız-
da, o duada bir dağ kadar sevap ve feyzi kazanan zat-ı
Ahmediye (
AsM
), hususî virdler ve dualar ve şeriat ve
risalet cihetiyle değil, belki velâyet-i Ahmediye noktasın-
da ve umumî olmayan derslerinde, kendine verilen en
yüksek mertebeyi beyan eder. kendine tam tebaiyet
eden has vârislerini, o noktalara teşvik eder.
(1)
*G s
’p
G n
Ör
«n
¨r
dG o
ºn
?r
©n
j n
’ @$G n
ór
æp
Y o
ºr
?p
©r
dGn
h
dedim. o vesve-
se edip şüphelere düşen adam, lillâhilhamd, kurtuldu,
tam kanaati geldi. Belki sizin bazılarınıza faydası var di-
ye size de gönderdim.
Umumunuza binler selâm...
ì®í
Œ
106
œ
BU Fıkra Bir dErECE mahrEmdir
YaLNıZ hasLara mahsUsTUr
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Çok defa hatırıma geliyordu ki: “neden herkesten
ziyade medreseden çıkanlar risale-i nur’a sarılmaları
aziz:
değerli.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
cihet:
yan, yön, taraf.
evvel:
önce.
fazilet-i amal:
amellerdeki mak-
buliyet, üstünlük, amellerdeki fa-
zilet.
fevkalhad:
haddinden fazla, had-
dinin üstünde.
feyzi:
bolluk ve berekete ait.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hakikat:
asıl, esas.
hane:
ev, mesken, beyt, ikamet
edilen yer.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı, dışta
kalan.
has:
ileri gelen, seçkin olan.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
lillâhilhamd:
Allah’a hamdolsun
ki!.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken.
mazhar:
bir şeyin çıktığı yer, zuhur
ettiği, göründüğü yer.
medrese:
İslâm dünyasında dü-
zenli öğretim kuruluşu, mektep.
mertebe:
derece, basamak.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen, anı-
lan.
risalet:
elçilik, resullük, peygam-
ber olarak gönderilme.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
tebaiyet:
tâbîlik, tâbi olma,
uyma.
umum:
bütün, herkes.
umumî:
genel.
vâris:
mirasçı.
velâyet-i ahmediye:
Pey-
gamberimizin velîliği, Peygam-
berimize ait velîlik, Peygam-
berimizin vefatından sonra
nübüvvet tarzındaki hizmeti-
nin sureten, fiilen ve şeklen
sona ermesiyle velâyet tar-
zında bu makamda devam
eden manevî hizmet tarzı; ma-
nevî elçilik.
vesvese:
şüphe, kuruntu,
kalbe gelen asılsız kötü ve
sinsi düşünce.
virt:
zikir; belli zamanlarda,
belli sayıda, belli duaların zikir
olarak belli biçimde ve düzenli
şekilde okunması.
zat-ı ahmediye:
Hz. Peygam-
berin zatı, kişiliği.
zerre:
pek ufak parça, en kü-
çük parça.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
1.
Gerçek ilim Allah katındadır. Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez.
| 282 | Emirdağ Lâhikası – ı
1...,272,273,274,275,276,277,278,279,280,281 283,284,285,286,287,288,289,290,291,292,...1032
Powered by FlippingBook