sizlere yazdığımı sadâkatin kerametiyle hissedip bana
mukabele ve itiraz tarzında o mektubunda der: “sen
Barla’yı ikinci vatanımdır dediğin hâlde, neden ona
gelmiyorsun, başka yerleri tercih edersin? İptida-i Medre-
se-i nuriye Barla’dır, senin mezarın orada olmalı” diye
bana ihtar etti. İki gün sonra, size yazdığım daha size
yetişmeden, onun mektubunu, hem Şamlı Hafız ikinci
sayfasında yazdığı vefat haberini aldığım merhum
Muhacir Hafız Ahmed’in (
rH
) dünyadan göçmesi, aynen
Abdurrahman gibi beni çok sarstı, ağlattırdı,
(1)
n
¿ƒo
©p
LGn
Q p
¬r
«n
dp
G B És
fp
Gn
h ! És
fp
G
dedirtti. Binler rahmet onun ru-
huna insin, âmin. kabri de hanesi gibi kur’ân ve nurun
bir menzili olsun, âmin. Şüphem kalmadı ki, bu zahir sa-
dâkat kerameti, nurcuların imanla kabre gireceklerini is-
pat ediyor ve hüsn-i hatimeye mazhardırlar. Benim tara-
fımdan onun akrabasını taziye ediniz. Ve ben bütün du-
alarımda onu hissedar ediyorum diye tebliğ ediniz.
Sani yen:
kardeşimiz re’fet bana yazıyor ki: “İstan-
bul’da nurlara çok ihtiyaç var ve ekmek gibi herkes
muhtaçtır. Ve kardeşlerimizden ve nurlarla çok alâkadar
ve çok okumuş ve nurcu olan Yeşil Şemseddin, nurun
hakikatlerinden ders verdiğinden, vaazında binlerle
adam bulunur.”
Hem re’fet der: “Bundan anlaşılıyor ki, risale-i nur,
bu millete her gün ekmek gibi lâzımdır.”
Emirdağ Lâhikası – ı | 291 |
rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik.
ruh:
emir âleminden inerek insa-
nın kalp boşluğundaki lâtif cisme
binen, özü kavranamayan idrak
edici sır.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
saniyen:
ikinci olarak.
taziye:
baş sağlığı dileme, yakını
ölen kimseyi teselli etme.
tebliğ:
yetiştirme, ulaştırma, gö-
türme, bitiştirme, eriştirme.
vaaz:
vaizin camide, cemaati irşat
amacıyla, dinî işlerle ilgili olarak
Kur’ân ve hadislerden aktardığı ve
yorumladığı sözler, mev’iza.
vefat:
ölüm.
zahir:
açık, belli, meydanda.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
dua:
yalvarma, yakarış, niyaz.
hakikat:
gerçek, esas.
hane:
ev, mesken, beyt, ika-
met edilen yer.
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi
olan.
hüsn-i hatime:
iman ile ahi-
rete gitmek, kelime-i şehadet
söyleyerek ölmek.
ihtar:
dikkatini çekme, hatır-
latma, uyarı.
ispat:
delil ve şahit göstererek
doğruyu ortaya koyma, doğ-
ruyu delillerle gösterme.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
kabir:
mezar.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
mazhar:
nail olma, şeref-
lenme.
menzil:
yer, dünya, ev.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
mezar:
kabir, ölünün gömül-
düğü yer.
mukabele:
karşılık.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
1.
Biz Allah’ın kullarıyız. Ve yine Ona döneceğiz. (Bakara Suresi: 156.)