saadetlidir; fakat nurun mesleği ve nurcuların meşrebi
cihetiyle daima berabersiniz. zaman ve mekân, perde
olamazlar. Şarkta, garbda, şimalde, cenubda, dünyada,
berzahta bulunsanız, manen bir mecliste, beraber sayılır-
sınız. onların manevî yardımları daima birbirine oluyor
ve sana da gelir” diye beni teskin etti.
Ben dedim: Madem şimdi her tarafta nurlara kuvvetli
ve kesretli eller sahip çıkıyorlar ve tam muhafaza ve neş-
rine çalışıyorlar; elbette ben bir parça istirahat etsem
tembellik olmaz.
ì®í
Œ
113
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Ev vel â:
geçen mübarek leyle-i Beratınızı ve gelecek
ramazan-ı şerifinizi tebrik ederiz. Bu sene, Berat gecesi,
nurcular hakkında çok bereketli ve kerametli olduğuna
bir emaresini hayretle gördük. Şöyle ki:
Ben, Berat gecesinden az evvel
Asa-yıMûsa
tashihiy-
le meşgulken, bir güvercin pencereye geldi, bana baktı.
Ben dedim: “Müjde mi getirdin?” İçeriye girdi, güya es-
kiden dost idik gibi, hiç ürkmedi.
(HaşİYe)
Asa-yıMûsa
üstüne çıktı, üç saat oturdu. ekmek, pirinç verdim,
yemedi; tâ akşama kaldı, sonra gitti, tekrar geldi. Berat
Emirdağ Lâhikası – ı | 293 |
okuyup neşreden kimse.
ramazan-ı şerif:
mübarek, şerefli
ramazan ayı.
saadet:
mutluluk.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
Şark:
Avrupa kültürünün dışında
kalan Müslüman ülkeleri.
şimal:
kuzeyde yer alan bölgeler.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
teskin:
sakinleştirme, yatıştırma.
HaşİYe:
evet, biz gözümüzle gördük.
evet evet evet
Nureddin Mehmed İsmail
aziz:
değerli.
Berat Gecesi:
Peygamberi-
mize, peygamberliğin bildiril-
diği Şaban ayının on beşinci
gecesi.
berzah:
ruhların kıyamete ka-
dar bekleyeceği, dünya ile ahi-
ret arasındaki yer.
cenup:
güney, kıble.
cihet:
görüş, görüş açısı.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
evvelâ:
öncelikle.
garp:
güneşin battığı taraf,
batı.
güya:
sanki.
istirahat:
dinlenme, rahat-
lama.
keramet:
kerem, lütuf, ihsan,
bağış.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
Leyle-i Berat:
Berat Gecesi,
Şaban ayının 15. gecesi.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
manen:
mana bakımından,
manaca.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
meclis:
topluluk, heyet.
mekân:
bulunulan yer, oturu-
lan yer, mesken, ikametgâh.
meslek:
tutulan yol, sülûk edi-
len yer.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı,
tavır, tutum, meslek.
muhafaza:
koruma.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
neşir:
herkese duyurma,
yayma, tamim.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları