Barla Lâhikası - page 58

inayet-i Hak’la edindiğiniz ve tebliğe mezun olduğunuz
manaları, cevherleri göstermekle, bildirmekle de bu bîça-
re ve müştak talebe ve kardeşinize sonuna kadar ders ver-
mek istediğinizi izhar ediyorsunuz ki: Bu suretle de, ebe-
den ve teşekkürle gözümün önünden, hayalimden ayrıl-
mamaklığınız temin edilmiş oluyor.
(1)
»
u
Hn
Q p
?°r
†n
a r
øp
e Gn
ò'
g! o
ór
ªn
ër
dn
G
Hulûsî
ì
®
í
Œ
3
œ
Muvasalatımın ilk gecesi pederimin misafirlerine tahsis
eylediği odaya devam eden zevata,
mütevekkilen alellah
,
akşam ile yatsı arasında Risale-i Nur’u okumaya başla-
dım. Sevgili Üstadım! Evvelce arz ettiğim vecihle ben ar-
tık bir şey için yaşadığımı zannediyorum. O da, Üstadım
olan dellâl-ı Kur’ân’ın vazife-i memure-i maneviyesini ifa-
da kendilerine pek cüz’î bir yardım ve Kur’ân hesabına
cüz’î bir hizmetkârlıktan ibarettir. Orada bulunduğunuz
müddetçe Hz. Kur’ân’dan hakikat-i iman ve İslâm he-
sabına vaki olacak istihraç ve tecelliyattan mahrum bı-
rakılmamaklığımı hasseten istirham ediyorum. İnşaallah,
müstecap olan duanızla Allah-ı Zülcelâl, Risale-i Nur hiz-
metinde ümit ve arzu ettiğim neticeye vâsıl, merhum ve
mağfur Abdurrahman gibi ahir nefeste iman ve tevfik ve
saadet-i bâkiyede İki Cihan Serveri Nebî-i Ekremimiz
Muhammedeni’l-Mustafa (
ASM
) Efendimize ve siz
Allah-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi olan Allah.
arz:
bir büyüğe sunma, göster-
me, bildirme, önüne koyma.
arzu:
bir şeye karşı duyulan istek,
heves.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
cevher:
esas, maya, öz.
cihan:
dünya, kâinat, âlem.
cüz’î:
kıymetsiz, önemsiz, tefer-
ruat.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk, daimîlik.
evvelce:
daha evvel, daha önce.
hakikat-i iman:
imanın aslı, esa-
sı, temeli.
hassaten:
hususî olarak, özellikle,
yalnız, ayrıca, bilhassa.
hazin:
hüzünlü, acıklı.
hesap:
sayma, sayılarla yapılan
işlem.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
ibaret:
meydana gelen, oluşan,
müteşekkil.
ifa:
bir işi yapma, bir işi gerçek-
leştirme.
inayeti-i Hak:
Allah’ın izni ve ya-
rıdımı.
islâm:
İslâm dini, peygamberlerin
sonuncusu olan Hz. Muham-
med’in (
ASM
) kendisine gelen va-
hiy ile tebliğ buyurduğu din, Müs-
lümanlık.
istihraç:
çıkarma, çıkarılma.
istirham:
rica etme.
mağfur:
Allah’ın mağfiretine nail
olmuş, günahı affolunmuş.
mahrum:
bahtsız, nasipsiz.
mana:
anlam; bir kelime, söz, ha-
reket veya işaretin ifade ettiği
anlam.
manevî:
madde dışı olan, maddî
olmayan, manaya ait.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
mezun:
yetkili, salâhiyetli.
müddet:
vakit, zaman, süre, bir
şeyin devam ettiği zaman parça-
sı.
müstecap:
istediği kabul edilen,
kabul edildiği cevabını alan.
müştak:
çok arzulu.
mütevekkilen:
tevekkül ederek,
Allah’a dayanarak, kadere boyun
eğmiş, işi oluruna bırakmış ola-
rak.
Nebî-i Ekrem:
daha (en, pek) ke-
rîm; çok şeref sahibi, pek cö-
mert, eli açık peygamber.
netice:
sonuç.
peder:
baba, ata.
saadet-i bâkiye:
bâkî, sonsuz
bir saadet, sonsuz mutluluk.
serveri:
başlık, başkanlık.
suret:
tarz, yol, gidiş; usul,
metot, üslûp.
tahsis:
has kılma, ayırma.
talebe:
istekliler, talep eden-
ler.
tebliğ:
bildiri, beyanname,
mesaj.
tecelliyat:
bilinme, görünme,
ortaya çıkma.
tevfik:
başarı, muvaffakiyet.
ümit:
umut, umma, ümit; ba-
zı şeylerin istediği yönde ol-
ması konusunda beslenen
his.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vaki:
vuku bulan, olan.
vasıl:
erişen, ulaşan, kavuşan,
yetişen.
vazife:
iş, memuriyet.
vecih:
yön, şekil.
zan:
zannetme, sanma, kesin
olarak bilmeksizin kuvvetli
ihtimalle hükmetme.
1.
Rabbimin bu fazlından dolayı ezelden ebede kadar Allah’a hamd olsun. (Metnin “Elhamdü-
lillâh” kısmı birçok ayette geçmektedir. Sonraki kısım ise Neml Suresinin 40. ayetidir.)
| 58 | BARLA LÂHİKASI
1...,48,49,50,51,52,53,54,55,56,57 59,60,61,62,63,64,65,66,67,68,...720
Powered by FlippingBook