Salisen: Madem bu hizmet münhasıran reyiniz ile değil,
istihdam olunuyorsunuz; nasıl Mübelliğ-i Kur’ân Fahr-i Ci-
han Habib-i Yezdan Sallâllâhü Aleyhi Vesellem Efendimiz
Hazretleri bir gün ferman-ı
(1)
r
ºo
µ`n
æj/
O r
ºo
µ`n
d o
âr
?n
ªr
cn
G n
?r
ƒn
«`r
dn
G
celî-
lini tebliğ buyurmakla aynı zamanda vazife-i Risaletinin
hitamına remzen işaret eylemişti. Muhterem Üstadın da
hizmeti kâfi görülürse, bildirilir kanaatindeyim.
Rabian:
Sözler hakkında bugüne kadar sükût edilme-
si ve tenkide cür’et edilmemesi, ilânihaye bu hâlin devam
edeceğine delil olamaz. Hâl-i hayatınızda muhtemel hü-
cumlara evvelen ve bizzat zat-ı fazılâneleri cevap verecek-
siniz.
Hamisen:
Dünyayı unutmak isteseniz, başka hiçbir
sebep olmasa dahi yalnız bu mübarek
Sözler
’e rabıta pey-
da eden insanların rica edecekleri izahatı vermek isteye-
cek ve cevapsız bırakmayacaksınız.
Sadisen: Allah için sizi sevenlere ve sizden istizahta bu-
lunanlara yazdığınız pek kıymetli yazılarla meclis-i ilminiz-
de takrir buyurduğunuz mütenevvi ve
Sözler’
e bile geç-
meyen mesail kat’iyetle gösteriyorlar ki: İhtiyaç da hiz-
met de bitmemiştir.
B
İRKAÇ
M
ARUZAT
:
Nurlu
Sözler
’i cemaate okumak na-
sip olduğu zamanlarda, bende bazı hissiyat hâsıl oluyor-
du; şurada arza müsaadenizi rica edeceğim.
BARLA LÂHİKASI | 55 |
istihdam:
bir hizmette kullanma,
hizmete alma, hizmet ettirme, bir
işte çalıştırma, çalıştırma.
istizah:
izahat isteme.
izahat:
izahlar, açıklamalar.
kâfi:
yeter, yetecek; elveren, ye-
tişen.
kanaat:
inanç.
kıymet:
değer, bir şey için tespit
edilen karşılık, paha, bedel, tutar.
madem:
çünkü, için, değil mi ki,
...den dolayı, böyle ise, hele.
maruzat:
arz olunanlar, arz edi-
lenler, takdim edilenler, makam,
mevki, yaş v.b. bakımdan yüksek
birine sunulan şeyler.
meclis:
topluluk, hey’et, cemiyet,
encümen.
mesail:
meseleler.
muhtemel:
ihtimal dahilinde
olan, umulur, beklenir, olabilir, ol-
ması mümkün, olmayacak şey
değil.
muhterem:
saygı değer, hürmete
lâyık, aziz, saygın.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
mübelliğ-i Kur’ân:
Kur’ân’ın teb-
liğcisi, bildireni.
münhasıran:
özel olarak, sadece,
yalnız olarak.
müsaade:
izin, icazet, ruhsat.
mütenevvi:
aynı cinsten olma-
yan, türlü türlü, çeşitli, muhtelif.
nasip:
Allah’ın kısmet ettiği şey.
peyda:
hazır, mevcut.
rabıta:
yakınlık duyma, münase-
bet, ilgi, alâka, bağ.
rabian:
dördüncü olarak, dördün-
cü derecede.
remzen:
remiz ile, işaret ederek,
işaretle.
rey:
düşünce, fikir, müşahede,
mütalâa, görüş, oy.
rica:
umma, ümit etme.
sadisen:
altıncı olarak, altıncı ol-
mak üzere, altıncı derecede.
salisen:
üçüncü olarak.
sükût:
susma.
takrir:
anlatma, anlatış; sözle ifa-
de.
tebliğ:
dinî bir emrin yaratılmışla-
ra duyurulması; peygamberlerin
Allah’ın emrini kullara bildirmele-
ri ve hakka davet etmeleri.
tenkit:
eleştiri.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vazife-i Risalet:
peygamberlik
vazifesi.
zat:
kendi, nefis.
zat-ı fazılâne:
üstün meziyetler,
nitelikler taşıyan kimse.
arz:
söyleme, ifade etme.
bizzat:
kendisi, kendi, şahsen.
cemaat:
topluluk, bir yere
toplanmış insanlar, takım, bö-
lük.
cevap:
soruya verilen karşılık.
cür’et:
cesaret etme, yürekli-
lik, yiğitlik.
delil:
iz, nişan, emare.
evvelen:
evvelâ, birinci, ilk
olarak.
Fahr-i Cihan:
cihanın, dünya-
nın iftihar sebebi; kâinatın
övüncü, Hz. Muhammed (
ASM
).
fazıl:
faziletli, fazilet sahibi,
erdemli, faik, üstün.
ferman:
emir, buyruk.
habibi Yezdan:
Allah’ın sev-
diği kulu, peygamberi, Hz.
Muhammed.
hâl:
tavır, davranış, tutum.
hâl-i hayat:
hayat tarzı.
hamisen:
beşinci olarak, be-
şincisi, beşinci derece.
hâsıl:
peyda olan, çıkan,
meydana gelen, ortaya çıkan,
beliren.
hissiyat:
hisler, duygular.
hitam:
son, nihayet, sona er-
me, bitme.
hizmet:
bu şekilde yapılan iş,
vazife, memuriyet.
hücum:
saldırma, hamle ile
ileri atılmak.
ilâ nihâye:
sona kadar, sonu-
na kadar, nihayete kadar.
1.
Bugün sizin dininizi tamamladım. (Mâide Suresi: 3.)