(2)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ªr
°SÉp
H
Mukaddeme
Hulûsî Bey ve Sabri Efendi’nin mektuplarında
Risale-i
Nur
hakkındaki fıkralarının, bir mektup suretinde
Risale-i
Nur
eczaları içinde ithal edilmesinin beş sebebi var:
B
İRİNCİSİ
:
Hulûsî ise, ahirdeki Sözler’in ve ekser Mek-
tubat’ın yazılmasına onun gayreti ve ciddiyeti en mühim
sebep olması. Ve Sabri’nin dahi On Dokuzuncu Mektup
gibi bir sülüs-i Mektubat’ın yazılmasına sebep, onun sa-
mimî ve ciddî iştiyakı olmasıdır.
İ
KİNCİ
S
EBEP
:
Bu iki zat bilmiyorlardı ki; bir vakit şu fık-
ralar neşredilecek. Bilmedikleri için gayet samimî, tasan-
nusuz, halisâne ve derece-i zevklerini ve o hakaika karşı
şevklerini ifade etmek için, hususî bir surette yazmışlar.
Onun için o takdiratları takriz nev’inden değil, doğrudan
doğruya mübalâğasız bir surette, gördükleri ve zevk ettik-
leri hakikati ifade etmeleridir.
Ü
ÇÜNCÜ
S
EBEP
:
Bu iki zat hakikî talebelerimden ve cid-
dî arkadaşlarımdan... Ve hizmet-i Kur’ân’da arkadaşlarım
içinde talebelik ve kardeşlik ve arkadaşlığın üç hassası var
ki, bu iki zat üçünde de birinciliği kazanmışlar.
ahir:
en son, en sondaki.
ciddî:
ağırbaşlı, hâlleri sakin olan
kişi.
ciddiyet:
ciddîlik.
derece-i zevk:
zevk alma dere-
cesi.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
ekser:
en çok, daha ziyade.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gayet:
çok, fazla, son derece.
gayret:
büyük faaliyet, alışılmışın
üstünde çalışma, uğraşma.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir şeyin
aslı ve esası.
hakikî:
gerçek, sahici.
halis:
hilesiz, katıksız, karışıksız,
saf, duru.
halisâne:
içtenlikle, samimiyetle.
hizmet-i Kur’ân:
Kur’ân hizmeti.
hususî:
özel.
idhal:
dâhil etme, içine alma,
sokma.
ifade:
anlatma, anlatım, anlatış.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla ar-
zu etme.
mukaddeme:
başta ve asıl mak-
sada girmeden önce söylenen
veya yazılan şey, ilk söz, ön-
söz, başlangıç, giriş, dibace,
medhal.
mübalâğa:
bir işi, bir şeyi çok
büyütme, bir konu veya işte
lüzumundan fazla ileriye git-
me, aşırı büyütme, abartma,
abartı.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
neşir:
yayım, yayın.
nev:
şekil.
samimî:
içten, candan, gönül-
den, kalbî, menfaatsiz, riyasız.
suret:
şekil, biçim.
sülüs-i Mektubat:
Mektubat
kitabının üçte biri.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves.
takdirat:
Beğendiğini belirt-
me.
takriz:
övme yazısı, bir eser
hakkında yazılan ve eserin
başına konulan övgü yazısı.
talebe:
öğrenciler, tahsil gö-
renler.
tasannu:
yapmacık.
vakit:
boş zaman.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zevk:
manevî haz.
1.
Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
| 48 | BARLA LÂHİKASI