Bahusus, lillâh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeş-
lerin içinde, ciddî, samimî tesanüdün çok kerametleri ola-
bilir. Hatta şöyle bir cemaatin şahs-ı manevîsi bir velî-i
kâmil hükmüne geçebilir, inayata mazhar olur.
İşte, ey kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’ân’da arkadaş-
larım! Bir kal’ayı fetheden bir bölüğün çavuşuna bütün
şerefi ve bütün ganimeti vermek nasıl zulümdür, bir ha-
tadır; öyle de, şahs-ı manevînizin kuvvetiyle ve kalemleri-
nizle hâsıl olan fütuhattaki inayatı benim gibi bir bîçare-
ye veremezsiniz. Elbette, böyle mübarek bir cemaatte, te-
vafukat-ı gaybiyeden daha ziyade kuvvetli bir işaret-i gay-
biye var ve ben görüyorum, fakat herkese ve umuma gös-
teremiyorum.
Üçüncü İşaret:
Risale-i Nur eczaları bütün mühim
hakaik-ı imaniye ve Kur’âniyeyi hatta en muannide karşı
dahi parlak bir surette ispatı, çok kuvvetli bir işaret-i gay-
biye ve bir inayet-i İlâhiyedir. Çünkü hakaik-ı imaniye ve
Kur’âniye içinde öyleleri var ki, en büyük bir dâhi telâkki
edilen İbni Sina fehminde aczini itiraf etmiş, “Akıl buna
yol bulamaz” demiş. Onuncu Söz risalesi o zatın dehasıy-
la yetişemediği hakaikı avamlara da, çocuklara da bildiri-
yor.
Hem meselâ, sırr-ı kader ve cüz-i ihtiyârînin halli için,
koca Sa’d-ı Taftazanî gibi bir allâme, kırk-elli sahifede,
meşhur
Mukaddemat-ı İsna Aşer
namıyla telvih nam ki-
tabında ancak hallettiği ve ancak havassa bildirdiği aynı
mesaili, kadere dair olan Yirmi Altıncı Sözde, İkinci
BARLA LÂHİKASI | 39 |
likler, yardımlar.
ispat:
delil ve şahit göstererek
doğruyu ortaya koyma, doğruyu
delillerle gösterme.
işaret-i gaybiye:
gaypla ilgili işa-
ret; Hz. Peygamber, müçtehit
imamlar tarafından gayba ait ve-
rilen haberler, işaret yolu ile yapı-
lan açıklamalar.
itiraf:
başkalarının bilmediği gizli
bir kusurunu söyleme, kendisi
için iyi sayılmayacak bir hâli giz-
lemeyip söyleme.
kader:
Cenab-ı Hakkın takdir ve
tayin etmesi.
kal’a:
büyük hisar, kale.
kâmil:
kemale ermiş, olgun, bilgi-
li, kültürlü.
keramet:
kerem, lütuf, ihsan, ba-
ğış.
mazhar:
nail olma, şereflenme,
kavuşma; nail olmuş, erişmiş, ka-
vuşmuş.
mesail:
meseleler.
meselâ:
misal olarak, şunun gibi,
söz gelişi, faraza.
meşhur:
tanınmış, herkesin bildi-
ği, şöhretli, adı yaygınlık kazan-
mış, ünlü, namlı.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nam:
ad, isim.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap, broşür.
samimî:
içten, candan, gönülden,
kalbî, menfaatsiz, riyasız.
suret:
tarz, yol, gidiş; usul, metot,
uslûp.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs;
belli bir şahıs olmayıp, kendisine
bir şahıs gibi muamele edilen şir-
ket, cemaat, cemiyet gibi ortak-
lıklar
şeref:
övünülecek, iftihar edile-
cek şey.
telâkki:
kabul etme, anlama.
telvih:
açıklama, belli etme.
tesanüt:
dayanışma, birbirine da-
yanma, birbirinden destek alma.
uhuvvet:
samimî dostluk, kar-
deşlik, bağlılık, sadakat.
umum:
herkes, bütün insanlar,
bütün halk.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zulüm:
işi yerli yerince yapma-
ma, hak eden kimseye hakkını
vermeme, adalete aykırı davran-
ma, adaletsizlik.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
akıl:
idrak, bilip anlama, fe-
him, kavrayış, zekâ.
allâme:
pek çok konuda ihti-
sas sahibi büyük bilgin, ilmî
seviyesi çok yüksek olan
âlim, üstad-ı azam.
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan; kaba ve cahil
halk tabakası, ayak takımı.
bahusus:
hususiyetle, en çok,
hele, özellikle.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
cemaat:
topluluk, bir yere
toplanmış insanlar, takım, bö-
lük.
ciddî:
gerçek, hakikat.
çavuş:
çavuş, onbaşıdan son-
ra gelen ve görevi manga ko-
mutanlığı olan erbaş rütbesi.
dâhî:
son derece zeki, anla-
yışlı, uyanık, deha sahibi.
daire:
kapsama alanı.
deha:
çok akıllılık, zekiliğin ve
anlayışlılığın son derecesi.
ecza:
cüzler, parçalar, kısım-
lar.
fehim:
anlama, anlayış, kav-
rayış, idrak, zekâ, akıl.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
ganimet:
savaşta düşman-
dan ele geçirilen mal, para
veya esir.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hâsıl:
sonuç, netice.
hata:
suç, günah, kabahat.
havas:
okumuşlar, bilginler,
âlimler.
hizmet-i Kur’ân:
Kur’ân hiz-
meti.
inayat:
lütuflar, ihsanlar, iyi-