İslâm’ın esas ve rabıta-i uhuvveti bulunan Kur’ân’ın ha-
kaik-ı imaniyesini bulmak ve muhtaçlara buldurmaya ha-
yatımı vakfettim” demek suretiyle, hizmet-i İslâmiyenin
ve mesail-i diniyenin umumunu tazammun eden vüs’at
ve camiiyeti haiz bulunduğunu, dinî hizmetlerin her
nev’ini teyit ve teşvik ettiğini ve bir cadde-i kübra-i
Kur’âniye olan Risale-i Nur dairesinin umum ehl-i iman
ve İslâm’a şamil bulunduğunu ifade ediyor. Ve yine aynı
mektubunda, devamla, “Hatta değil Müslümanlarla, bel-
ki dindar Hristiyanlarla dahi dost olup adaveti bırakma-
ya çalışıyorum”; Harb-i Umumî ve komünizm altındaki
anarşistlik tehlike ve tahribatlarının lisan-ı hâliyle “Dün-
ya fânîdir, firaklarla doludur. Ey insanlar, adaveti bırakı-
nız, Kur’ân dersini dinleyip birleşiniz; yoksa sizi mahve-
deceğiz” diye beyanıyla, bu zamanın şartları ve icapları
karşısında tarz-ı hizmeti yine Kur’ân’ın nuruyla göstere-
rek hakîmâne irşadın ve tevfik-i İlâhiyeye muvafık hare-
ketle isabetli hizmetin ifası gibi noktalardan Risale-i
Nur’un lüzum ve ehemmiyetini tebarüz ettiriyor.
İşte, lâhika mektupları bu gibi hususlara da işaret edi-
yor. Değişen dünya hadiseleri, geniş ve küllî meseleler ve
şartlar altında isabetli hizmet-i Kur’âniyenin esaslarını
ders veriyor.
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin hizmetkârları
Tahirî, Zübeyir, Hüsnü Bayram,
Mustafa Sungur, Bayram
* * *
BARLA LÂHİKASI | 29 |
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin duru-
şu ve görünüşü ile bir mana ifade
etmesi.
mahv:
yok, etme, ortadan kaldır-
ma, harap etme, perişan etme.
mesail-i diniye:
dinî meseleler.
müdellel:
kanıtlanmış, delillendi-
rilmiş.
münakaşa:
bir mesele üzerinde
farklı fikirler söyleyerak yapılan
tartışma, atışma, karşılıklı sözle
çekişme.
müspet:
pozitif, doğruluğu delille
ispatlanmış.
muvafık:
uygun, münasip.
nevi:
tür, çeşit.
rabıta-i uhuvvet:
kardeşlik bağı.
şamil:
içine alan, kapsayıcı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
tarafgirane:
taraf tutarcasına, bir
tarafı destekleyerek.
tarz-ı hizmet:
hizmet tarzı, hiz-
met metodu.
tazammun:
ihtiva etme, içine al-
ma, içinde bulundurma.
tebarüz:
belli olma, görünme, ba-
riz hale gelme.
teyit:
kuvvetlendirme, sağlamlaş-
tırma.
vakf:
bağışlamak.
vesile:
aracı, vasıta, sebep.
vüs’at:
genişlik, bolluk.
adavet:
düşmanlık, husumet.
anarşist:
hiçbir düzen ve oto-
rite tanımayan, karışıklık ve
bozgunculuktan yana olan,
ondan fayda uman kimse.
arz:
sunma, bildirme.
beşer:
insan, insanlık.
beyan:
anlatma, açıklama.
camiiyet:
toplayıcı, ihtiva ve
ihata edicilik.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
fânî:
ölümlü, geçici.
firak:
ayrılık, ayrılma, hicran.
füruat:
ayrıntılar, esastan ol-
mayan meseleler.
haiz:
bir şeye sahip olma, sa-
hip, mâlik.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hakimane:
hakîm, hikmetle iş
yapana yakışacak surette.
hizmet-i İslâmiye:
İslâm hiz-
meti.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
hizmeti.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
icap:
gerekme hâli, lâzım, ge-
rekli, lüzum.
ifa:
bir işi yapma, yerine getir-
me.
irşat:
doğru yolu gösterme,
doğru yola yöneltme, gaflet-
ten uyandırma, uyarma.
isabet:
tam yerinde.
komünizm:
bütün malların
ortaklaşa kullanıldığı ve özel
mülkiyetin olmadığı iddiasın-
da bulunan düzen.
küllî:
umumî, genel.
lâhika:
ek, ilâve, zeyl, sonra-
dan ilâve edilen, eklenen.