aynı meselelerinde iman hakikatlerinin ispatını güneş zu-
hurunda gösteriyor.
Bu gibi çok cihetlerle Risale-i Nur bu zamanda ehl-i
iman ve İslâm için ön plânda ele alınması icap eden ehl-i
iman elinde manevî elmas bir kılınçtır. Asrın idrakine,
zamanın tefehhümüne, anlayışına hitap eden, ihtiyaca
en muvafık tarzı gösteren, ders veren ve doğrudan doğ-
ruya feyiz ve ilham tarikıyla ayetlerin yıldızlarından gelen
ders-i Kur’ânîdir, küllî marifetullah bürhanlarıdır.
Asrımızın efkârının anlayışına ve idrakine hitap edici
mahiyeti ve Kur’ân-ı Hakîm’in bu zamanın fehmine bir
dersi olması noktasından Nur Risaleleri, bilhassa bu
memlekette büyük ehemmiyet kazanmıştır. Asırlarca
Kur’ân’a bayraktarlık yapan ve dünyayı diyanetiyle ışık-
landıran bu necip millet, yine dünyaya örnek, ahlâk ve
fazîlette üstad olarak insanlığın geçirdiği müthiş buhran-
lardan halâs için çare-i necatı göstermektedir. Beşeriye-
ti dehşetli sadmelere uğratan, tehdit eden, anarşiliğin, if-
sad ve tahribin yegâne çaresi ancak ve ancak İlâhî, se-
mavî bir dinin ezelî ve ebedî hakikatleridir, hakikat-i İslâ-
miyet’tir. Risale-i Nur, hakikat-i İslâmiye ve Kur’âniyeyi
müspet ve müdellel bir şekilde insanlığın nazar-ı tahkiki-
ne arz ve ifade etmektedir.
Hem, Nur Müellifi bir mektubunda “Dâhilde tarafgi-
râne adavet ve münakaşalara vesile olan füruatı değil,
belki bütün nev-i beşerin en ehemmiyetli meselesi olan
erkân-ı imaniyeyi ve beşerin medar-ı saadeti ve umum
anarşi:
her türlü düzen ve otorite-
ye karşı koyarak karışıklığı mey-
dana getirme durumu.
bayraktar:
bir kabile veya cemaa-
tin başı, reisi.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
bilhassa:
özellikle.
buhran:
bir işin tehlikeli, karışık
bir hâl alması, bunalım, zor du-
rum, kriz.
bürhan:
delil, ispat, tanık, hüccet.
çare-i necat:
kurtuluş çaresi.
cihet:
yön.
dehşet:
büyük korku hâli, kork-
ma, ürkme.
ders-i Kur’ânî:
Kur’ân dersi,
Kur’ân’a ait ders.
diyanet:
dinî emirlere riayet, din-
darlık.
ebedî:
ebede mensup, zevalsiz,
sonu olmayan, sürekli, hiç son
bulmayacak şekilde süren.
efkâr:
düşünceler, fikirler, görüş-
ler.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri, İslâm dinini kabul edenler.
erkân-ı imaniye:
imana ait esas-
lar.
ezelî:
ezele mensup, ezel ile ilgili,
öncesiz, başlangıçsız.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve
irfan itibariyle olan yüksek dere-
ce.
fehim:
anlama, anlayış, kavrayış,
idrak, zekâ, akıl.
fen:
tecrübî, ispatla meydana gel-
miş ilimlere verilen genel ad.
feyiz:
bolluk, bereket; ilim, irfan,
manevî gıda.
hakikat:
gerçek, esas.
halâs:
kurtulma, kurtuluş, selame-
te erme.
hitap:
birine söz söyleme, sözü bi-
ri üzerine çevirme.
icap:
gerekme hali, gerekli olma.
idrak:
anlayış, akıl erdirme, anla-
ma, kavrama kabiliyeti.
ifsat:
fesada uğratma, bozma, dü-
zensizlik meydana getirme.
İlâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı Hakka
dair.
ilim:
okuyarak öğrenilen bilgi.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaflet-
ten uyandırma.
küllî:
çok, büyük, çok miktarda.
| 28 | BARLA LÂHİKASI
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
maddiyyun:
maddenin ezelî
ve ebedî olduğuna, sonradan
yaratılmamış bulunduğuna
inananlar, maddeye bağlı ka-
lanlar, maddeciler, materya-
listler.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
tabiatı, niteliği.
marifetullah:
Allah’ı tanıma,
anlama, bilme.
medar-ı saadet:
mutluluk ve-
silesi, ferahlık sebebi.
mesele:
konu.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, korkutan, dehşetli, kor-
kunç.
muvafık:
yerinde, uygun,
uyar, münasip.
müellif:
eser telif eden, kitap
yazan.
necip:
temiz, saf, arı.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan
soyu; insanlar.
sadme:
ansızın başa gelen ve
sarsan belâ, felâket.
semavî:
Allah tarafından olan,
İlâhî.
tabiiyyun:
tabiatçılar, mater-
yalistler, tabiata tapanlar.
tahrip:
harap etme, yıkma, kı-
rıp dökme, bozma.
tarik:
yol, meslek, seçilen tarz.
tefehhüm:
fehmetme, farkına
varmak, idrâk eylemek.
temsil:
benzetme, misal getir-
me.
umum:
bütün, herkes.
üstad:
öğretici, öğretmen.
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
zuhur:
görünme, meydana
çıkma.